Tarihler 8 Nisan 1945'i gösterirken, Doğu Türkistan'ın Gülce şehrinde oldukça kalabalık bir askerî merasim düzenleniyordu. Merasim, kısa süre önce Alihan Töre Sagunî ve arkadaşları tarafından kurulan Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti için bir dönüm noktasını işaret ediyordu: Artık düzenli ve disiplinli bir orduları vardı. 50 bin muvazzaf ve 100 bin de yedek askeri bulunan ordu, Sovyetler Birliği'nin askerî danışmanları eliyle eğitiliyor ve Sovyet silahlarını kullanıyordu. Askerî, siyasî ve ilmî derinlikleri şahsında toplayan Alihan Töre, sonraki aylarda kendisine Moskova'dan yapılan Çin Cumhuriyeti'yle barış anlaşması imzalaması yönündeki bütün baskılara direndi. Baskılar netice vermeyince, Sovyet yönetimi, 13 Haziran 1946'da Gülce'deki konsolosluğunun organize ettiği bir oldubittiyle Töre'yi Taşkent'e kaçırıp ev hapsine aldı. 1949'un başında Sovyetler ve Çin yönetimlerinin aralarında anlaşması sonucu, Doğu Türkistan neredeyse tamamen Çin'e bırakıldı. Ardından, Mao'dan aldıkları davetle Pekin'e gitmek üzere yola çıkan Ahmetcan Kasımî, Abdülkerim Abbasov, Delilhan Sugurbayev ve beraberindeki 11 kişilik Doğu Türkistanlı siyasetçi heyetinin bindiği uçak, 26 Ağustos 1949 günü Baykal Gölü civarında düşünce, Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti'nin yönetici kadrosu tamamen sahneden çekilmiş oldu. Aynı yılın sonbaharında Mao'nun Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşunu dünyaya duyurmasıyla birlikte Doğu Türkistan da ilhak edildi.Doğu Türkistan'da -ilki 1933'te ikincisi de 1944'te olmak üzere- iki ayrı bağımsız cumhuriyet tecrübesinin yaşanması, Çinli yetkilileri bölgenin potansiyeli hakkında yeterince bilgi sahibi yapmıştı. İlhak ve işgalden sonraki bütün program, Doğu Türkistan'ın yeniden canlanmaması ve ayağa kalkamaması hedefine odaklanacaktı. Sözde "eğitim" kamplarının, asimilasyon politikalarının, demografik ve kültürel Çinlileştirme hamlelerinin ve diğer tüm yöntemlerin hayata geçirilmesindeki amaç aynıydı. Aradan geçen zamanın ardından, bugün Doğu Türkistan Uygur davasında üç temel açmazın bulunduğu ifade edilebilir: 1. Çin'in uygulamaya koyduğu baskı ve sindirme politikalarının ABD ve diğer Batılı ülkelerce istismar edilmesi. Filistin'e kan kusturan İsrail'i sınırsız şekilde himaye eden ABD'nin Doğu Türkistan meselesindeki samimiyetine elbette inanılamaz. (Tıpkı kendi Uygur tebaasına hayatı dar eden Çin'in Filistin davasını sahiplenmesindeki yapaylık gibi.) Orta Asya cumhuriyetleri içinde Kırgızistan'ı ayrıştıran ve kendi tarafında tutmaya çalışan ABD, Doğu Türkistan'ı da kontrol edebileceği bir atmosferin hayalini kuruyor. Devletler kendi menfaatlerinin peşinde koşarken, Doğu Türkistan davasının Amerikan vesayetinden kurtarılması veya böyle bir vesayetin olduğunu düşündürecek şekilde hareket edilmemesi, büyük önem arz ediyor.2. Doğu Türkistan davasının kimler tarafından ve hangi cephede temsil edileceği meselesi. Sadece Türkçe sosyal medya
Doğu Türkistan Seyahatnamesi
02-08-2025 
Filistin'i tanımak
30-07-2025 
Kudüs-Kaşgar hattı
26-07-2025 
Fay hatları
23-07-2025 
İmam müsveddesi
19-07-2025 
Madalyonun öbür yüzü
20-07-2024 
Hakkı Turayliç'in hatırlattığı
06-04-2024 
Ramazan takvimi-III
20-03-2024 
Gazze-Pekin hattı
31-07-2024 
Hafıza dersi
13-07-2024 