Kaleme aldığı güçlü metinlerle Siyonizm'in ipliğini pazara çıkaran ve İsrail'in Filistin topraklarında gerçekleştirdiği çok boyutlu kıyımı dünya kamuoyunun gündemine taşıyan Prof. Dr. Avi Shlaim'in "Üç Dünya, Bir Arap-Yahudi'nin Anıları" adlı kitabını çok merak ediyordum. Fakat 2023'te Londra'da yayınlanan kitabın İngilizcesini edinmekte ve okumakta hızlı davranmadım. Çünkü Türkiye'de Ortadoğu çalışmalarının en önemli isimlerinden Zahide Tuba Kor tarafından, yayınlanmasının üzerinden kısa bir zaman geçtikten sonra tercüme edilmeye başladığını biliyordum. Eserin, Zahide Hoca'nın yoğun emeği ve dikkatiyle, harikulâde biçimde dilimize kazandırılacağından ve okurlara fikrî bir ziyafet sunacağından emindim. Önceki gün, Küre Yayınları etiketiyle piyasaya sunulan kitabın son cümlesini de okuyup kapağını kapattığımda, beklediğime değdiğini keyifle ve memnuniyetle gördüm.
"Üç Dünya, Bir Arap-Yahudi'nin Anıları", Irak Yahudi cemaatine mensup seçkin bir ailenin oğlu olarak 1945'te Bağdat'ta dünyaya gelen Avi Shlaim'in hayatının üç farklı evresini gözler önüne seriyor: Köklerinin sımsıkı bağlı bulunduğu Irak'ta geçen mutlu dönemler, 1948'de İsrail'in kurulmasıyla birlikte bölgeye yayılan gerilimin doğrudan bir yansıması olarak Yahudi cemaatinin Irak'ı terk etmesinin ardından İsrail'de karşılaşılan yabancı ve dışlayıcı atmosfer, nihayet 16 yaşındaki gencecik Avi'nin liseyi okumak üzere gittiği Londra'da içine girdiği yepyeni hayat
Kitabın ilk yedi bölümü, yalnızca Avi Shlaim'in aile ve sülalesinin ilginç öyküsüne odaklanmakla kalmıyor, aynı zamanda Osmanlı sonrası Irak'ın nasıl şekillendiğini de gözler önüne seriyor. Irak Hâşimî Krallığı'nın siyasî öyküsü, İngiltere'nin Irak'a ve Iraklılara reva gördüğü aşağılayıcı muamele, bunun neticesinde ülkede meydana gelen karmaşa Ortadoğu yakın tarihine meraklı okurlar, ilk yedi bölümde -yer yer gözlerini fal taşı gibi açarak izleyecekleri- birbirinden sıra dışı ayrıntılarla karşılaşacaklar.
"Elveda Bağdat" ve "Vadedilmiş Topraklar" başlıklı sekizinci ve dokuzuncu bölümlerde, 21 Temmuz 1950 günü Avi ve ailesinin Bağdat'ı terk ederek Kıbrıs üzerinden İsrail'e intikalleri ve sonrasında İsrail'de içine yuvarlandıkları iklimin çarpıcı detayları yer alıyor. İsrail'in Aşkenazi (Avrupalıseküler) müesses nizamının Doğu'dan ve bilhassa Müslüman ülkelerden gelen Yahudileri sert biçimde dışladığını gözlemleyen ve bunu çocukluk yıllarından itibaren travmalar halinde kendi şahsında da yaşayan Avi, annesinin ölünceye kadar İsrail'den "Aşkenazilerin ülkesi" şeklinde bahsettiğini ve ciddi zorluklarla yüzleştiği bu yeni ülkeyi hiç benimsemediğini aktarıyor. Irak Yahudilerinin İsrail'e "sürüklendiğini", çok küçük bir azınlık hariç kahir ekseriyetin asla ülkelerinden ayrılmak istemediğini, ancak buna mecbur bırakıldıklarını, dahası Siyonist İsrail devletiyle hiçbir ideolojik ve duygusal bağ da kuramadıklarını söylüyor Shlaim.