Ölüm cezası

Geçtiğimiz yıl yaşanan protesto gösterileri sırasında güvenlik güçlerine eylemcileri öldürme emri verdiği ve böylece insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle yargılanan Bangladeş eski Başbakanı Şeyh Hasina (78), başkent Dakka'daki olağanüstü yetkili mahkeme tarafından ölüm cezasına mahkûm edildi.

5 Ağustos 2024 günü görevinden istifa ettikten sonra Hindistan'a sığınan Şeyh Hasina ve iktidarının 45 üst düzey ismi hakkındaki dava, 14 cilt ve 10 bin sayfadan oluşan kapsamlı bir iddianame üzerine bina edildi. Yargılamanın şeffaflığını ispat amacıyla duruşmalar canlı olarak yayınlanırken, mahkeme safahatı boyunca çok sayıda film ve belgesel gösteriminin yanı sıra, içlerinde olaylarda yaralanan göstericilerin, doktorların ve akademisyenlerin de bulunduğu 80'den fazla şahidin ifadesine başvuruldu.

Mahkeme, Şeyh Hasina'ya başlıca beş suçlama yöneltti: 1) Protestocuların kitlesel halde öldürülmesini yönetmek, 2) Havadan ve karadan, ölümcül silah ve araçların kullanılması emrini vermek, 3) Belirgin muhalif şahsiyetleri ortadan kaldırtmak, 4) Öldürülenlerin cesetlerinin yok edilmesi, 5) Belli bölgelerde protestocuların takibini ve öldürülmesini bizzat koordine etmek. Şeyh Hasina, ikinci maddeden suçlu bulunarak ölüm cezasına çarptırıldı.

2026'nın şubat ayında yapılması beklenen genel seçimlere kadar geçici olarak başbakanlık görevini üstlenen dünyaca ünlü Nobel ödüllü ekonomist Muhammed Yunus liderliğindeki hükümetin birinci önceliği Hasina'nın yargılanması, ülkeye iadesi ve cezasının infazıydı. Kararla birlikte, geçici hükümetin ajandasındaki ilk hedef kısmen gerçekleşmiş oldu.

Şeyh Hasina'ya ölüm cezası veren mahkeme, 2010'da kendi politik muhaliflerini ortadan kaldırmak için bizzat Hasina tarafından kurulmuştu. Mahkeme, özellikle Bangladeş'in 1971'de bağımsızlığını kazanması sürecinde yaşanan iç çatışmalara odaklanmış, bu çerçevede o dönemde Pakistan'la birliği savunan Cemaat-i İslâmî Partisi'nin çok sayıda mensubu idam cezalarına çarptırılmıştı. Aynı mahkeme, şimdi kurucusunu darağacına çekecek kararın altına imza attı.

Bangladeş geçici hükümeti, 2013'te Bangladeş'le Hindistan arasında varılan "suçluların karşılıklı iadesi anlaşması" kapsamında Şeyh Hasina'nın ülkeye iadesini talep ediyor. Ancak mevcut şartlarda, Delhi yönetiminin Hasina'yı Bangladeş'e geri vermesi oldukça zor -hatta imkânsız- görünüyor. Zira Bangladeş'in kuruluşundan itibaren, Hindistan'ın gölgesi bu ülkenin üzerinden hiç eksik olmadı. Şeyh Hasina da şahsî ikbalini ve istikbalini Delhi'ye sımsıkı bağladı. Şimdi oraya sığınmış olması, on yıllardır gittikçe derinleşen ilişkilerin neticesi. Aslında bu durum hiç de şaşırtıcı değil, zira daha en başta, ilk düğme yanlış iliklenmişti:

1947'nin yazında Hint Alt Kıtası'nı parçalayan İngiltere, ortaya Hindistan ve Pakistan adıyla iki ayrı devlet çıkardı. Ancak Pakistan, arasına 2 bin kilometrelik devasa bir Hindistan'ın girdiği "Doğu Pakistan" ve "Batı Pakistan" adlı iki kısma ayrılmıştı. Doğu Pakistan'ı sürekli kaşıyan ve Batı'ya karşı kışkırtan Hindistan, 1971'de Bengal milliyetçilerinin ayaklanmasına aktif biçimde destek vermiş, yaşanan kanlı çatışmaların ardından bugünkü Bangladeş fiilen Pakistan'dan koparak bağımsızlığını ilan etmişti.