Tam iki yıl önce 17 Nisan 2023 akşamı, Nahda Hareketi lideri Râşid Gannûşî'nin Tunus'un başkenti Tûnis'teki evi yüzlerce polis ve özel tim askeri tarafından kuşatılmıştı. Ramazanın yirmi yedinci gecesine -dolayısıyla Müslümanların geneli tarafından kabul gördüğü üzere "Kadir Gecesi"ne- tesadüf eden o akşam, Gannûşî ailesi iftar sofrasındaydı. Zamana ve mekâna hiçbir ihtiram göstermeyen ekipler önce evde detaylı bir arama yapmış, ardından 82 yaşındaki Gannûşî'yi gözaltına alarak beraberlerinde götürmüştü. Hazırlanan göstermelik bir iddianamede "şiddeti teşvik"ten "yabancı devletler hesabına casusluğa" kadar çok sayıda "suç"la itham edilen Gannûşî ilk duruşmada tutuklanmış ve hapse atılmıştı.
Ortadoğu ve İslâm dünyasında hadiseler öylesine hızlı akıyor ki, Râşid Gannûşî'nin tutuklanmasının üzerinden koskoca iki yılın geçtiğini, başkent yakınlarında mahpus tutulduğu Murnâkiye Hapishanesi'nden yazdığı uzun mektubu okuyunca ancak hatırlayabildim. Sosyal medya hesaplarından kamuoyuyla paylaşılan mektup, Gannûşî'nin mütefekkir yönünü ortaya koyan bir "adalet manifestosu" niteliğindeydi.
Kendisine yöneltilen bütün suçlamaları bir kez daha reddederek sözlerine başlayan Râşid Gannûşî, liderliğini sürdürdüğü Nahda Hareketi'nin ideolojisini de "İslâmî demokrasi" olarak belirginleştiriyordu. Metin boyunca demokrasi ve demokratlık vurguları sürekli öne çıkıyordu.
Dikkatleri çeken ikinci nokta, farklı görüş ve ideolojilere mensup insanların Murnâkiye'de birlikte hapis yattığını vurgulamasıydı. Çeşitli isimleri zikreden Gannûşî, ülkede şu anda hâkim olan "diktatör" yönetimin her çizgiden insanı aynı safta bir araya getirdiğini kaydediyordu.
Mektubunda Gazze'yi anmayı da ihmal etmeyen Râşid Gannûşî, Gazzelilerin direniş, sabır, azim ve kararlılıklarıyla bütün ümmete örnek olduklarını belirtiyordu. Filistinlilerin verdiği mücadeleyle Tunus'taki özgürlük ve demokrasi mücadelesinin birbirini destekleyip güçlendirdiğini söyleyen Gannûşî, sözlerini "hürriyet için kavga veren bütün kahramanları" selamlayarak bitiriyordu.
Satırlara her ne kadar çok derin bir iyimserlik sinmiş olsa da, mektubu okurken arka planda görünür hale gelen üç noktanın altını kalın şekilde çizmek gerekiyor:
Sürgün hayatının ardından, "Arap Baharı'nın beşiği" tabir edilen ülkesine döner dönmez siyasî sahnenin başrol oyuncusuna dönüşen Gannûşî, özellikle Mısır'da 2013'ten itibaren yaşanan süreci dikkatle izlemiş, liderlik ettiği hareketin "Siyasal İslâmcı" olarak damgalanmaması için "Müslüman demokrat" olduklarının altını çizmişti. İslâm ve demokrasi kavramının yan yana getirilmesinin hâlâ "tabu" olduğu Müslüman dünyada, Gannûşî ciddi eleştirilere uğramıştı. Bugün, söylemindeki onca yumuşamaya ve Tunus'taki "zinde" güçlerle barışmak yönünde attığı sayısız adıma rağmen, Gannûşî'nin hapiste tutulması, "İslâmî demokrasi" veya "Müslüman demokrat" gibi yeni tariflerin de sistemin ağababalarını tatmin etmediğini gösteriyor.