Fitne ateşi

"Kitlenin aklı yoktur" sözünü doğrulayan bir süreç yaşadık: Kayseri'de yakılan fitne ateşi birden bire sınırın öte yakasına sıçradı, bindirilmiş kıtalar kulaklarına fısıldananı harfiyen yerine getirdiler ve arkalarında çok boyutlu bir enkaz bıraktılar. Çok derin ve sofistike düşünmeye gerek yok; ortalama zekâya sahip herhangi biri, yaşananların "normal" olmadığını, birden bire sokakları dolduran bu kalabalıkların belli merkezlerden kontrol edildiğini ve hadiselerin son tahlilde Türkiye'yi içeriden ve dışarıdan zayıflatmayı hedeflediğini görecektir.Birkaç noktaya işaret etmek gerekiyor: Türkiye'de son yıllarda özenle ve inatla inşa edilen "İslâm'sız Türklük" ideolojisi, bu ülkenin istikbali için en gerçek tehlikelerden biridir. Türklüğü İslâm'dan ayırdığınızda geriye kaba bir faşizmden başka bir şey kalmayacaktır. Ondan sonra artık, yabancı istihbarat örgütleri akılsız kalabalıkları istediği şekilde güdebilecektir. Türk, İslâm'la beraber vardır ve tarihe adını yazdırdığı bütün parlak başarıları İslâm'ın emrinde olduğu sürece gerçekleştirebilmiştir. Bugün İslâm'ı ve İslâm'ın bütün tezahürlerini ("İslâm kardeşliği" de elbette bunlardan biridir) "Arapçılık" ya da "Araplara özenme" olarak yaftalayan zehirli dil, Türklüğe ve Türklere en büyük kötülüğü yapmaktadır. Yabancı düşmanlığının bilhassa Müslüman halklara yöneltilmesi ve ülkemizde mukim diğer milletlere (Ruslar, Ukraynalılar, İngilizler, Almanlar vb.) karşı son derece müsamahakâr ve alttan alan bir üslubun kullanılması, mülteci karşıtlığı ile İslâm düşmanlığının kardeş ideolojiler olduğunu gösteriyor. "Yabancı dilde tabela olmaz" diyerek esnafın helal kazancına el uzatanların sadece Arapça tabelalarla uğraşması, bunun yanında İngilizce ve diğer Batı dillerine herhangi bir müdahalenin olmaması da aynı tavrın tezahürüdür. İnsaf, adalet ve empati gibi birçok hasletle mücehhez olması gereken ve bu yönleriyle "kitle"den ayrışması beklenen Müslümanlar içinde bazılarının da söz konusu faşist söylemlere savrulması son derece düşündürücüdür. Türkiye'deki mülteci profiline veya devleti idare edenlerin mülteci meselesini ele alış biçimine dair şerhlerinizin olması mümkündür. Ancak bu, hiçbir şekilde, masum insanların evleri ve dükkânları kundaklanırken susmayı, bize sığınan çaresiz Müslümanlara reva görülenleri içten içe desteklemeyi ve "Tamam kardeşiz, ama" türünden sözüm ona analizlerle yapılanları aklamayı gerektirmez. Sosyal medya mecraları, böylesi kriz anlarında bütün zincirlerinden boşanarak, yalan haberlerin -adeta patlamış bir kanalizasyon gibi- beyinlere ve kalplere sınırsızca aktığı bir gayya kuyusuna dönüşüyor. Dezenformasyon yayan kaynakların titizlikle takip edilerek anında etkisiz hale getirilmesi gerekiyor. Türkiye, iddia edilenin