Filistin'i tanımak

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Filistin devletini eylül ayında resmen tanıyacağına yönelik beyanı, İsrail cephesinde büyük bir öfke meydana getirdi. Gazze'deki sivil halkın bir an önce kurtarılması ve bölgenin yeniden imar edilmesi gerektiğini vurgulayan Macron'un, resmî açıklamasında Hamas'ın silahsızlandırılması çağrısında bulunması da İsrail'i "kesmedi". İsrailli yetkililer, "Macron'un Paris'i korumakta zorlanacağı" türünden kaba imalarla Fransa'yı tehdit etmekten geri durmadılar.

İşin garip ve ilginç tarafı, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un "tanıma" sözü verdiği Filistin'in, aslında Hamas karşıtı bloka tekabül etmesi. Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin yönetiminin Hamas'a bakışının İsrail'den pek farklı olmadığı biliniyor. Bizatihi Abbas'ın kendisinin, Hamas'a yönelik küfürlü ifadeler kullandığı basın toplantısının kaydı sosyal medya mecralarında kolaylıkla bulunabilir. Ki perde önünde bu kadarı söyleniyorsa, arka planda kim bilir ne kadar derin bir çatışma ve düşmanlık vardır.

Macron'un "Filistin'i tanımak" derken kastettiği şey, aslında Filistin'in 1993'ten itibaren ortaya çıkan ve kurumsallaşan resmî yönetimini tanımak. Yani aslında Filistin'in sadece bir parçasını. Dünya resmiyette Râmallah merkezli idareyi muhatap olarak kabul ettiği için, Macron'un "resmî" olarak Filistin'i tanıması aslında sadece malumun ilâmından ibaret. Bu şartlarda "Filistin'i tanımak", Filistin içerisindeki ayrışma ve bölünmede Mahmud Abbas'ın tarafını tuttuğunu dünyaya duyurmak demek. Fransa zaten resmî dış politik çizgisinde de yıllardır aynı yerde duruyor. Kısacası "Filistin'i tanımak" son derece sembolik ve sahadaki problemlere çözüm getirme noktasında çok etkisiz bir adım.

Tüm bunlara rağmen İsrail'in böylesine küplere binmesi, Siyonist işgal yönetiminin Filistinlilerle alakalı her türlü barış ve sulh girişimine kapıları kapattığının göstergesi. Mahmud Abbas'ı bile kabul etmeyecek derecede çıldırmış bir düşmanlık. Abbas yönetiminin tanınmasını bile reddedecek düzeyde bir Filistin alerjisi. Böyle bir yönetim ve anlayışla herhangi bir barışın tesis edilemeyeceğini bütün dünyanın anlaması ve tavrını da buna göre alması gerekiyor. Netanyahu ve liderlik ettiği çete, barış istemiyor; sadece yıkım ve enkaz peşinde koşuyor.

Konuyla alakalı dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta, neredeyse ikinci yılını tamamlayacak olan savaşta, Hamas'ın hâlâ yok edilememiş olması. Kaybettiği bütün lider kadrosuna ve Gazze'nin içinde bulunduğu derin insanî krize rağmen, Hamas bugün bütün barış müzakerelerinde masada bir aktör sıfatıyla yer almaya devam ediyor. Sahadaki gerçeklik, bunu zorunlu kılıyor. Böyle söyleyince sanki "fukara tesellisi" gibi algılanıyor ancak hakikat bu: İsrail, Hamas'ı mağlup edemedi.