Bir defasında, dostlarla sohbet ederek İşkodra'dan Prizren'e doğru gidiyorduk. Yol boyunca derin vadilerle, nehirlerle ve ihtişamlı dağlarla örülü muhteşem bir manzarayı izliyorduk. Nihayet Arnavutluk-Kosova sınırına çok yakın Kökes'e ulaştığımızda, karşımıza ilginç bir sürpriz çıktı. Merkez nüfusu 16 bini ancak bulan bu kasabadan hallice sapa şehirde, uluslararası bir havaalanı vardı. Arnavut dostlarımız, hikâyesini anlattılar:
İlk kez 1929'da inşa edilen havaalanı, zaman içinde askerî amaçlar için kullanılmaya başlamış. Enver Hoca'nın 1941'den 1985'e kadar devam eden despot iktidarı sırasında tamamen rejimin emrine tahsis edilen havaalanı, 1990'lar boyunca atıl kalmış. Kökes, Kosova Savaşı (1998-1999) sırasında on binlerce mülteciyi ağırlamak durumunda kaldığında, havaalanı da yabancı yardımların koordine edildiği bir merkeze dönüşmüş. Yardımlarda aslan payına sahip olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Arnavutluk yönetimiyle 2001'de imzaladığı mutabakat çerçevesinde, havaalanını modernize ederek uluslararası uçuşlara hazır hale getirmiş. Savaş sırasında ve sonrasında, Kosovalı mağdurlara yardım için, temel ihtiyaç maddeleriyle tıka-basa yüklü BAE uçakları, Kökes'e sayısız uçuş gerçekleştirmiş. 2021'de Arnavutluk Başbakanı Edi Rama'nın imzaladığı bir kararnameyle, havaalanının ismi Kökes Zâyed Uluslararası Havaalanı'na dönüştürülmüş. İsim babası, BAE'nin kurucu lideri Şeyh Zâyed bin Sultan Âl-i Nahyân (1918-2004).
Bu öyküyü ilk dinlediğimde büyük bir şaşkınlık yaşamıştım. Muhtemelen, siz de şimdi okurken şaşırdınız. BAE'nin, Sudan başta olmak üzere İslâm coğrafyasında bugün oynadığı yıkıcı role bakıldığında, şaşırmamak mümkün değil zaten. Balkanların yakın dönemde yaşadığı en acı savaşlardan birine tamamen mazlumların safında iştirak eden ve mağdurların yaralarının sarılması için elinden geleni yapan o dönemki BAE ile, bugün Sudan'da, Yemen'de, Libya'da, Etiyopya'da ve daha nice beldede savaşların sponsoruna dönüşen BAE'yi yan yana düşünmek bile imkânsız.
BAE'nin Arnavutluk'a yaptığı "insanî yatırım"ın elbette siyasî hedefleri de vardı. Bu, garipsenecek bir durum değildir. Devletler de nihayetinde kendi maslahat ve menfaatleri çerçevesinde hareket eder. Hatta BAE-Arnavutluk örneğini, Rusya'nın Sırplar üzerinden Balkanlarda kök salmasını engellemek üzere ABD'nin yönlendirdiği bir operasyon olarak bile okuyabilirsiniz, beis yok. Amaç ve arka plan ne olursa olsun, oynanan rolün insanî ve vicdânî boyutu inkâr edilemez.
BAE, 1970'lerden 2000'lerin ilk yıllarına kadar, genel olarak Körfez siyasetinin ana kodları çerçevesinde hareket etti. Bunda, kurucu lider Şeyh Zâyed'in geleneksel yaklaşım tarzının etkisi büyüktü. Katar'la zaman zaman sürtüşmeler yaşansa da, gerilimler hiçbir zaman düşmanlık boyutuna taşınmadı. Katar'da ikamet eden ve ülke yönetiminden en üst düzeyde himaye gören Şeyh Yûsuf el-Karadâvî, BAE'de hep izzet u ikramla karşılandı örneğin. 2000 yılında "Yüce Kur'ân Ödülü"ne layık görülen Karadâvî, 2012'de de "Yılın İslâmî Şahsiyeti" seçildi. Karadâvî'ye ödülünü Dubai Emiri Şeyh Muhammed bin Râşid Âl-i Mektûm bizzat takdim etti. Dubai Emiri'nin Karadâvî'yi alnından öperek ona hürmet ve muhabbetini göstermesi uzun süre konuşuldu.

4