Çatışmanın kökleri

Bugün Hindistan, Bangladeş, Butan, Nepal, Sri Lanka ve Pakistan'ı -bazı tanımlarda Afganistan'ın büyük bir kısmını da- içine alan Hint Alt Kıtası, tarihinin 300 küsur yılını (1526-1858) Bâbürlü İmparator-luğu'nun hâkimiyeti altında geçirmişti. 1600'lerin başında Alt Kıta'ya tüccar olarak gelen İngilizler, elde ettikleri imtiyazlarla zaman içinde siyasette de etkin olmaya başlamışlar, nihayet Bâbürlüleri tarih sahnesinden silerek Hindistan topraklarına el koymuşlardı. Bâbürlülerin Hindistan'a vurduğu mühür o kadar çeşitli alanlarda ve o kadar derinlere işlemiş durumdaydı ki, bunu söküp atmak mümkün değildi. Söküp atma imkânı bulunsa, ortada Hindistan da kalmayacaktı zaten. Çünkü Hint Alt Kıtası'nda "görmeye değer" her şeyde Bâbürlülerin izi ve imzası vardı. İngiliz devlet aklı, Bâbürlü mirasını kazımaya çalışmak yerine, devreden çıkarmayı ve değersizleştirerek gözden düşürmeyi seçti. Bunun için üç parçalı bir strateji devreye sokuldu. Şimdi, sırasıyla bugün de büyük ölçüde geçerliliğini koruyan bu safahata daha yakından bakalım: -Bâbürlü imajını şeytanlaştırmak Tarihî kaynakların çarpıtılması, ders kitaplarında gerekli müfredat ve üslup değişiklikleri, popüler kültürün çeşitli unsurlarının kullanılması gibi yöntemlerle, Bâbürlüler devamlı surette karikatürize edildi. İmparatorluğun altıncı hükümdarı Muhyiddîn Muhammed Evrengzîb (1618-1707), bu noktada özellikle seçilen bir günah keçisiydi. Babası Şah Cihân'ı devirerek 1658'de tahta oturan Evrengzîb, neredeyse yarım asrı bulan saltanatı sırasında yıllarını cephelerde cihad ile geçirmiş, çok büyük bir hükümdardı. Bu açıdan, İngiliz işgali sonrasındaki dönemde kaleme alınan metinlerde Evrengzîb'in "bağnaz, yobaz, diğer kültürlere kapalı, eli kanlı, zalim" bir yönetici olarak tasvir edilmesi ve onun Hindistan'ın Hindu kimliğini yok etmeye odaklandığının vurgulanması elbette tesadüf değildir.-Hindu milliyetçiliğini azdırmak ve İslâm düşmanı damarı beslemek Bâbürlülerin zayıflamaya başlamasıyla birlikte, Hindistan'daki Müslümanların üzerindeki himaye şemsiyesi de tedricen kalkmıştı. Bu durumdan faydalanan Hindu milliyetçileri, asırlardır aynı topraklarda yaşadıkları Müslümanlara saldırılarını yoğunlaştırdılar. 1800'lerin sonundan itibaren gittikçe artan bu saldırılarda yüzlerce mescit ve cami yıkılıp talan edildi. 1947'de İngilizler Hint Alt Kıtası'ndan resmen çekilip bağımsız Hindistan kurulduktan sonra da, ülkedeki Müslüman nüfus Hindu milliyetçileri için "problem kaynağı" olmaya devam etti. Hatta bazı siyasî partiler, İslâm düşmanlığını resmî politikaları haline getirmekten çekinmediler.-Müslümanların safında ayrılıklar meydana getirmekHint Alt Kıtası'na dikkatle bakan biri, Müslümanlar arasındaki dinî, fıkhî ve mezhebî ayrışmaların, başka hiçbir yere benzemez şekilde keskin ve derin olduğunu hemen fark edecektir. Bu durum elbette tesadüf