Baraj ve ötesi

Etiyopya, yapımı neredeyse 5 milyar dolara mal olan Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nı (Grand Ethiopian Renaissance Dam, GERD) geçtiğimiz salı günü hizmete açtı. Nil'in iki ana kolundan Mavi Nil üzerine inşa edilen barajın yapımına 2011'de başlanmıştı. Afrika'nın en büyük hidroelektrik tesislerinden biri olan GERD, Etiyopya hükümetinin bundan sonra uygulamayı planladığı çok sayıda mega projenin ilki. Nitekim Başbakan Abiy Ahmed, açılışta yaptığı konuşmada şunları ifade etti: "Barajın tamamlanmasıyla, ülkemizin tarihinde yeni bir dönem başladı. Şimdi sırada, tamamen barışçıl amaçlarla kullanılacak bir nükleer santralin inşası var. Baraj, bize muhteşem bir zenginlik getirecek. Yalvarma dönemi artık bitti." Ahmed ayrıca başkent Addis Ababa'da yıllık 60 milyon yolcu kapasiteli yeni bir havaalanı yapacaklarını, doğalgaz ve petrol sondajlarıyla alakalı girişimlerde bulunacaklarını kaydetti.

GERD, bölge ülkeleri tarafından da heyecanla karşılandı. Kenya Devlet Başkanı William Ruto, barajın Afrika halklarının kendi kaderlerini tayin edebilecekleri gerçeğinin somut bir kanıtı olduğunu belirtti. Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir GERD'i "birliğin, adanmışlığın ve kararlılığın sembolü" olarak tanımlarken, Cibuti Devlet Başkanı İsmail Ömer Guelleh'ten "Büyük zafer günü" yorumu geldi.

Ancak tüm bu siyasî liderlerin tozpembe yorumlarının ötesinde, GERD'in devreye girmesinin meydana getireceği sonuçlardan direkt biçimde etkilenecek olan iki ülke, Mısır ve Sudan, projeye son derece tepkili. Kahire ve Hartum hükümetleri adına geçtiğimiz hafta yapılan ortak açıklamada Etiyopya'nın "tek taraflı" eylemleri açık bir dille kınanmış, GERD'in bölgesel barış ve istikrara karşı tehdit olduğunun altı çizilmişti.

Beyaz Nil ve Mavi Nil'in birleşim noktası olan Hartum, şu anda içinde bulunduğu olağanüstü savaş şartları sebebiyle Etiyopya'ya herhangi bir baskı veya dayatma uygulayabilecek durumda değil. Ancak Mısır yönetimi, bütün imkânlarıyla, Etiyopya'nın GERD projesi vasıtasıyla elde ettiği üstünlüğü aşındırma peşinde. Nüfusunun yüzde 90'ı Nil nehrinin taşıdığı suya doğrudan bağımlı olan Mısır, GERD'i bu açıdan bir "hayat-memat meselesi" şeklinde değerlendiriyor.

Büyük Britanya İmparatorluğu'nun Doğu Afrika'da aktif biçimde varlık gösterdiği bir dönemde, 1929'da imzalanan bölgesel anlaşma, Nil sularında aslan payını Mısır'a tahsis etmişti. Kral Faruk devrildikten sonra, Cemal Abdunnâsır döneminde inşa edilen Asvân Barajı'yla Nil'i adeta tahakkümü altına alan Mısır, sonraki yıllarda İngilizlerin kendisine sunduğu payı korumaya odaklanmıştı. Öyle ki, 1970'lerde dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat, 1929 anlaşmasının ihlalini "savaş sebebi" sayacaklarını belirterek, Nil havzasındaki ülkelere gözdağı bile vermişti.

Ancak aradan geçen zaman zarfında hem Nil havzasında hem de Afrika'da dengeler ciddi biçimde değişti. İngiltere fiilen sahadan çekildi. Son yıllarda Çin altyapı alanında ana aktörlerden birine dönüşürken, Etiyopya da bilhassa İsrail'le ilişkilerini derinleştirerek önceki yıllarda ulaşamadığı uluslararası mahfillerle doğrudan temasa geçmeye başladı. Dolayısıyla, GERD bağlamında, İsrail de Mısır'ın karşısında konumlanmış bulunuyor. Barajın finansman sürecinde ve güvenliğinin sağlanmasında, İsrail'in kritik bir rol oynadığı zaten biliniyor.