Âlimlerin rolü

İstanbul, geçtiğimiz cuma gününden bu yana oldukça önemli bir uluslararası buluşmaya ev sahipliği yapıyor. Katar merkezli Dünya Müslüman Âlimler Birliği ve Türkiye merkezli İslâm Âlimleri Vakfı'nın işbirliğiyle, 50 ülkeden 150 âlimin katıldığı "İslâmî ve İnsanî Bir Sorumluluk: Gazze" üst başlıklı istişare toplantıları, Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda (eski adıyla Yassıada) devam ediyor. Toplantıların sonunda, cuma günü Ayasofya Camii'nde "İstanbul Deklarasyonu" açıklanarak Gazze'yle alakalı Müslüman dünyaya düşen vazifeler hatırlatılacak.

Sosyal medya üzerinden İstanbul buluşmasının yansımalarını takip ederken, iki noktanın yoğun biçimde gündeme getirildiğini gördüm: "Böyle bir şey için geç kalınmadı mı" ve "İsrail, barbarca soykırım yaparken, oturup istişare etmenin sırası mı" Bunlara "Konuşarak ele ne geçecek" sorusunu da ekleyebilirsiniz.

Profillerine şöyle bir göz gezdirince, yukarıdaki soruları öne çıkaranların bir kısmının belli politik temayüllerle ve siyasî muhalefet sâikiyle hareket ettiğini anlamak zor değil. Onları geçiyorum. Ancak samimi bir şekilde dertlenenlere ve yaşananlar karşısında hissettiği çaresizlikle endişelerini dile getirenlere bazı noktaları hatırlatmak gerekiyor.

Evvela, âlimler, Aksâ Tufanı'nın başlangıcından bu yana ilk kez bir araya gelmiyor. Türkiye'de, İslâm dünyasının farklı ülkelerinde ve Batı'da şimdiye kadar böyle sayısız buluşma ve toplantı gerçekleştirildi. Akademisyenlerin, gazetecilerin, aktivistlerin katıldığı nice istişare kampları yapıldı. Buralarda alınan kararlarla çok sayıda gösteri, konferans ve program düzenlendi. Tüm dünyada milyonlarca insanın katıldığı protesto eylemlerinin kararları, hep böylesi istişarelerde alındı. İstanbul'daki son organizasyon, şu ana dek yapılanların en kapsamlısı olarak kayıtlara geçti. Belki sadece böyle bir farktan söz edilebilir. Dolayısıyla söz konusu toplantıyı "Geç kalmış bir girişim" şeklinde yaftalamak makul ve doğru değil.

İkinci olarak, evet, istişarenin sırası, hem de tam sırası. Özellikle kriz dönemlerinde mantıklı konuşmak, sahih kararlar almak ve uygulanabilir stratejiler ortaya koymak -birçok sebeple- zorlaştığından, ilim sahiplerinin sakince kenara çekilerek düşünmesi, fikir üretmesi ve teoriye kafa yorması bir vazife haline gelir. Dikkatli okurların gözünden kaçmamıştır, geçen yazımda aynı mecburiyeti Tevbe suresinin 122'nci ayetiyle de delillendirmiştim. Sahada sıcak gelişmeler devam ederken, birileri arka planda işin fikrî altyapısını oluşturmak için zihin teri dökmezse, bu defa günlük hadiselerin hayhuyu hakikatlere galebe çalmaya başlar.

"İslâmî ve İnsanî Bir Sorumluluk: Gazze" toplantısı, Türkiye'nin Filistin meselesinde oynamaya gayret ettiği öncü rolü gösteren bir işaret olarak da değerlendirilmeli. Gayretlerin soykırımı durdurmaya kâfi gelmediği ve daha fazla şeyin yapılması gerektiği doğru, ancak İslâm dünyasının geneline bakıldığında, İsrail barbarlığına karşı en gür sesin yine Türkiye'den çıktığını da samimiyetle söylememiz gerekiyor.