Kartal Anadolu İmam-Hatip Lisesi'nde ortaokul hazırlık sınıfına başladığımda, 1991'in sonbaharıydı. Henüz 11 yaşındaydım. Ancak hem içinde yetiştiğimiz ortam hem de Türkiye'nin o dönemki siyasî atmosferi, beni ve akranlarımı, fiziksel yaşlarımızın çok ötesine taşımıştı. Okulumuz henüz "marka" hale gelmemişti gerçi, ama eğitim seviyesi olağanüstüydü. Biz de -hepimize sürekli telkin edildiği üzere- "gelecekte mühim birer misyon üstlenecek genç Müslümanlar" olarak, derslerimize büyük özen gösteriyor, bir yandan da Türkiye'yi ve dünyayı yakından takip ediyorduk.Kısa zaman sonra, okuldaki bazı hocalar ve onların etkisindeki abiler, bizleri yakın çevredeki bazı "öğrenci evleri"ne davet etmeye başladılar. Hepsinde de ortam aynıydı: Oldukça sade mefruşat, benzer renkte çekyatlar, hep aynı kitapların bulunduğu kütüphaneler, ince bıyıklı ve soluk benizli ama hepsi de derslerinde çok başarılı gençler Birkaç buluşma sonrasında yetişme tarzımıza, fıtratımıza ve hayattan beklentilerimize hiç uymadığını gördüğümüz bu evlere artık gitmedik. Zaman içinde, okulda bizi bu türden evlere çağıran hocalarla da aramıza duvarlar ördük. Bambaşka dünyaların insanlarıydık çünkü. Okulun genelinde de hiçbir zaman hüsnükabul görmediler, hatta ta 1990'larda bile dışlandılar, tesir alanları hiç genişlemedi. Bugün dönüp baktığımda, FETÖ'nün Türkiye'nin en gözde okullarından birinde kök salmak için kurduğu o örgüt evlerinde ve meselelere yaklaşım tarzında beni içten içe rahatsız eden şeyleri çok net biçimde, beş nokta halinde formüle edebiliyorum: 1 Peygamberi bile aşan lider kültüDilleriyle itiraf etmeseler de, pratikte "lider kültü" öylesine baskındı ki, onun kitapları, yazıları, yorumları ve uygulamaları, İslâm anlayışlarının temeline yerleşmişti. Kur'ân ve Sünnet'in sadece adı vardı. İsmini dillerinden hiç düşürmedikleri adam, Hz. Peygamber'in ulvî makamına kurulmuştu. Peşinden gidenlerin hayatlarının her ânını ve bütün kararlarını da o belirliyordu. 2 Rüyalarla bezeli sürreal bir atmosfer "Filanca abi bir rüya görmüş" diye başlayan nice sohbet hatırlıyorum. Hepsinde de elbette bütün vurgular, içinde bulundukları yapının manevî değerini öne çıkarmaya matuftu. İspat ve delil getirmenin mümkün olmadığı sürreal bir hava içinde, gözyaşlarıyla ve fedakârlık öyküleriyle örülü mesiyanik bir inanca tanıklık ediyorduk. Liderleri de zaten vaazlarında sürekli ağladığı için, gözyaşının istismarında sınır yoktu. 3 En üstün ve seçilmiş olma saplantısıMüslümanlar sanki o zamana kadar hiçbir tecrübe geçirmemiş, hiçbir başarı kazanmamış ve bizden önce kimse yaşamamış gibi bir algıyla, adeta Yahudilerin "seçilmiş halk" itikadına benzer bir inat ve kibirle, en üstün ve seçilmiş kimseler oldukları iddiasındaydılar. O evlere devam eden herkes de seçilecek ve üstün olacaktı. 4 "İslâm'ı sadece
Doğu Türkistan Seyahatnamesi
02-08-2025 
Filistin'i tanımak
30-07-2025 
Kudüs-Kaşgar hattı
26-07-2025 
Fay hatları
23-07-2025 
İmam müsveddesi
19-07-2025 
Madalyonun öbür yüzü
20-07-2024 
Hakkı Turayliç'in hatırlattığı
06-04-2024 
Ramazan takvimi-III
20-03-2024 
Gazze-Pekin hattı
31-07-2024 
Hafıza dersi
13-07-2024 