Bu köşe yazısını yazarken ülkemden binlerce kilometre uzakta, Avustralya'nın Sidney şehrindeyim. Dünya Uzay Kongresi burada 76. kez toplanıyor ve 77. kez Antalya'da toplanacak.
Dile kolay, 76 yıldır dünyanın uzayla ilgilenen ülkeleri bir araya geliyor, iş birlikleri yapıyor, akademisyenleri çalışıyor, bilim üretiliyor, ortak geliştirmeler yapılıyor. Fakat bizim bundan yeni haberimiz oluyor; çünkü içimizde ilerici geçinenlerin bizi uğraştırdıkları başörtüsü, katsayı, IMF borcu, "biz yapamayız" dogmaları ile zehirlenmiş yıllar geçirdik.
Fakat şu anda kendisini havada ispatlamış bir Türkiye, yükselen bir sanayi gücü var. Sanayi Bakanımız Sayın Fatih Kacır, ilmek ilmek işlediği süreci Antalya'nın ev sahipliği ile taçlandırmış. Yani artık "Millet Ay'a gitti, biz nelerle uğraşıyoruz" sözünü tarihe gömmeye başladığımız günleri yaşıyoruz. Ay'a gitmek artık insanlık için hayal değil, Türkiye için de değil; ilk astronotumuzu gönderdik. Fakat hayal olan bir yer var: İşgal altındaki Gazze.
Oraya gitmek Ay'a gitmekten de, Mars'a gitmekten de daha zor. Yaklaşabilirsiniz belki ama ulaşamazsınız, üzerinden uçabilirsiniz ama artık pencereden dahi bakamazsınız, seslenebilirsiniz ama duyuramazsınız ya da oradan gelen sesleri duyamazsınız. Dünyadan koparılmış bir açık katliam merkezi. Ben bunları yazarken ruhum ve kalbim Sumud Filosu'yla beraber.
Saat farkından dolayı gece saatlerinden itibaren tüm tahrikleri, tüm girişimleri anbean takip etme fırsatım oldu. Bu cümleleri yazdığım sırada hala yollarına devam ediyorlar. Kimse ihtimal vermiyor ama benim içimde hala umut var. Fakat bu umudun kaynağı, elinde yüzlerce binlerce uçak, tank, top, tüfek, en gelişmiş savunma sistemleri, milyarlarca dolarlık petrol, yeraltı kaynakları, yerüstü kaynakları, kasalarında milyarlarca dolar olan ülkeler değil; 45 adet gemiye doluşmuş, ailesine en sevdiklerini geride bırakmış bir avuç kahraman yürek.