Tarihin akışı her zaman büyük gemilerle değişmez; bazı vakitler büyük fikir ve idealler taşıyan küçük tekneler de bu coşun akışın yönünü değiştirebilir. Kesintisiz soykırım burgacında kemikleri kırılan ve yok olma eşiğine gelen Gazze için yola çıkan "Sumud Filosu" tam da bu hikâyenin ta kendisi. Bu filo, sadece insani yardım malzemeleri taşıyan bir konvoy değil; aynı zamanda modern dünyanın vicdanın da ete kemiğe bürünmüş hali. Bir meydan okuma. Bir insanlık taarruzu adeta.
Arapçada "kararlılık" veya "sarsılmaz azim" anlamına gelen Sumud, Filistinlilerin İsrail işgaline karşı şiddet içermeyen gündelik direnişini tanımlamak için kullanılan yaygın bir terimdir. Gazze'ye doğru yola çıkan sivil dayanışma filosunun kendisine ad olarak "Sumud"u seçmesinden sonra tekrar gündemimize gelen bu kelime, Filistin tarihinde önemli bir yere sahip. Terimin kendisi, 1960'larda ulusal bir sembol olarak siyasi söyleme girmiştir, ancak Filistin topraklarında kalma mücadelesine dair kolektif Filistin bilinci, baskı ve mülksüzleştirmeye karşı direnişin daha uzun bir tarihsel gelişiminin parçasıdır. Bu tarih, 1936-39 İngiliz Mandası'na karşı ayaklanmaya ve 1947-49 Filistin Savaşı'na kadar uzanır. Filonun kendisine Sumud ismini seçmesi oldukça yerinde olmuştur.
Sumud filosundan önce Madleen ve Hanzala gemileri de Gazze'ye doğru yola çıkmış, sonrasında işgalci İsrail tarafından yumuşak güçle karşılanmış, hatta Avrupalı genç aktivist Greta Thunberg'e İsrail askerinin uzattığı su şişesini alırken gülümsemesi polemik konusu olmuştu. Sembolik yolculuğa işgalci hazırlıklı gelmiş ve sembolik hareketlerde bulunulmuştu. Bu sefer durum oldukça farklı. 44 ülkeden katılımın sağlandığı Sumud filosunda 50'den fazla deniz taşıtı eş zamanlı olarak hareket ediyor. Bu yolculuğun işgalci İsrail'i rahatsız ettiği 8-9 Eylül geceleri yapılan saldırılarda ortaya çıktı. Bu 2 günde İsrail, 5 ülkeye birden saldırılar yaparak, arsızlığını, sınır tanımazlığını ve eşkıyalığını tüm insanlığa göstermiş oldu.
İşgalci İsrail bu saldırılarından ilkini Suriye'de Humus'ta hava savunma birliğine, Palmira'daki radar noktasına ve Lazkiye'de mühimmat depolarına gerçekleştirdi. 8 Eylül'de Lübnan'da pek çok nokta hedef alındı. Aynı günün gecesi Tunus açıklarında demirli bekleyen Sumud filosunun amiral gemisi olan "Family Boat"a İHA saldırısı düzenledi. 9 Eylül'de Katar'ın başkenti Doha'da Hamas liderlerine suikast girişiminde bulundu. Aynı gün ikinci kez Sumud filosu hedef alındı. Bu kez hedeflenen tekne "Alma" idi. 10 Eylül'de Yemen'e tekrar yönelen İsrail, Sana ve Cevf bölgelerine bomba yağdırdı ve 35 kişi bu saldırılarda vefat etti.
Katar, neredeyse tüm özgür dünyanın "haydut devlet" (rogue state) olarak gördüğü işgalci İsrail'in başkent Doha'ya yönelik düzenlediği hava saldırısını görüşmek üzere Arap ve İslam ülkeleriyle birlikte olağanüstü bir zirve gerçekleştireceğini açıkladı. İçerisinde savaşın yahut kısa süreli askeri cevapların da yer alabileceği beklenmedik kararların dahi çıkabileceği bu toplantı 14-15 Eylül tarihleri arasında Doha'da yapılacağı belirtildi. Eş zamanlı olarak Michael Rubin ise "sırada Türkiye olabilir" şeklinde tehditkâr bir paylaşım yaptı. Siyonist akademisyen Dr. Meir Masri de X üzerinden yaptığı paylaşımlarda açıkça Türkiye'yi hedef aldı. En dikkat çeken paylaşımını ise Türkçe yaptı. "Doha'ya saldıran Ankara'ya da saldırabilir" diyerek Türkiye'yi hedef gösterdi. Bununla yetinmeyen Masri, İbranice paylaşımlarından sonra Türkçe yayınladığı mesajda "Erdoğan'a nasihat: Etrafına bak!" ifadelerini ile aleni biçimde Cumhurbaşkanımızı tehdit etti. Böylesine ateşten günlerde Sumud Filosu, Akdeniz boyunca yol almaya başladı.