Sonunda susan değil, direnen kazanıyor...

Gündemimizde öncelikli, kamuda çalışan örgütlü işçi sendikalarının sözleşmeleri vardı. 12 Eylül'ün mirası, dünyada bir örneği olmayan, adı grev ertelemesi, özünde grev hakkının kullanılamaz olmasını sağlayan bir yasal düzenlememiz var. Onda bile, parlamenter düzenin geçerli olması, işçi sendikalarının grev kararı almış olmaları zorunluydu. Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı süreçlerinin gerçeğinde, düzenlemedeki parlamentonun varlığı ortadan kaldırıldığı gibi, atanmış bakanlar düzeninde, dudak uçuklatan bir uygulama ile yüzleşiverdik.

Sözleşmenin tarafı işçi sendikaları grev kararı almamışken hukuksuzluğun hukuksuzluğu bir kararla, söz konusu işçi grevlerinin yasaklandığı ile yüzleşiverdik. Asıl taraf sendikaları adına yüz kızartıcı gelişmeler ise hukuksuz yasaklamanın ardından iktidar tarafından kabul edilen ücret artışlarının, yasal tarafta duran işçi sendikaları konfederasyonlarının isteklerine uyumlu olduğu açıklaması ile gelmiş oldu. Tabandan gelen protestolara kulak kabartan çıkmadı.

Bugünün gündeminde ise kamuda çalışan memurların sözleşmelerine ilişkin görüşmelerden gelen gelişmelerin haberleri var. Yaşananlardan canları çok yanmış, yaşadıkları yaşam koşullarının dayatmaları, acımasızlıklarının isyanında, kamuda çalışan memurlarımız, grev hakları olmaksızın, emeklilerinin de ücret artışları da içinde olarak dün gündeme getirdikleri direnişleriyle karşımıza çıktılar. Elbette dertlerini kamuoyu ile paylaşmak, desteklerini kazanabilmeye dönük olarak da yıllar içindeki dudak uçuklatan yaşam kayıplarının verilerini paylaştılar.

Hükümetin dün akşam yaptığı son teklifler beklenenden de düşük kalınca gelir adaletsizliği, ücret dengesizliği tartışmaları, eylemler, önümüzdeki günlere sarkacak.

***

Saray cephesinin, eline geçirilmiş yargı kadroları eliyle hukuksuzluk icraatlarında ise kafalara son seçimlerde kaybedilmiş belediyeler üzerinden caydırıcı kararlarla yürümek takıntısı hız kesmiyor. Her yeni güne birden çok haksızlık, hukuksuzluk düşüyor. Dinler, tarikatlar üzerinden geriye gidişte zincirler kopmuş, akla izana sığdırılamayacak yeni çarpıcı örneklerle yüzleşmeler yaşanıyor. Diyanet, hesapsız, kitapsız suç üzerine suç eylemlerini üstleniyor; kadınlarımız, yasal miras haklarından şeriat düzenine geçiş yolunda, suç işleniyor olarak boyun eğmeye zorlanıyorlar.

Saray cephesi adına, kös dinlemiş, kulakların tıkandığı bir panikten söz edebiliriz. Besbelli ortalığa saçılmış haksızlık, hukuksuzlukların en abartılmış olanlarının içinden bile, kimi uygulamalara son verilmesi yolunda uyarı yapabilecek, içeriden, kendilerinden kimselerde ses çıkarabilecek yürek kalmamış. En canı yanmışlar içine düşmüş olabilenlerden kimi örneklerde, kalabalık bir mitingde karşısında Özgür Özel olunca ancak "Bugüne kadar AK Parti'ye oy verdim. Hâlâ da üyesiyim. Ancak yaşayamaz, insan içine çıkamaz olduk" cümlelerini kurabilenlere de tanık olmaya başladık.