Paniğe kapılanın ayağı takılmaz mı
Kendimden, deneme yanılmalarla çok iyi öğrenmiş bulunuyorum. Yaşadıklarından ders almak gerek. Yürüdüğün yollarda, ayağının nerede kayacağını, nerede tutunman gerektiğini öğrendikçe başına daha az kaza geliyor. Hani şu gençliğin önerdiği, katılımcılarının sokaklardan tanıklıklarla çok yüksek olduğunu öğrendiğimiz bir günlük alışveriş boykotunun kameralara yansımış görüntülü haberleri, birbirinden daha eğlenceli, trajikomikti.
Eski Genelkurmay başkanımızın özenilerek çekimleri yapılmış, boykota nispet içeren alışveriş şovunda, ödemek zorunda olduğu toplam fiyatı öğrendiğinde, ağzından çıkan "Kartla öde" talimatı, gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalınmanın tipik, içtenlikli bir yansımasıydı. Kendi başıma, biraz da göçmenlik kültürü ile her şeyi evde yapmanın alışkanlığı, cimriliği içinde olduğum halde, canımı anlamsız sıkmamaya kararlı olarak toplamda kartla ödediklerime hiç bakmamayı yeğleyeli yıllar oldu.
Nasılsa ödemelerimi yaparken bile yanımda görev başında olan oğlumun, "Anne sen hiçbir şey yemiyor, içmiyor, doğru dürüst su bile kullanmıyor musun" sorgulamalarından yeterince moral alıyorum. Koşturup oynayarak acıkacak yaşları geçmiş olmanın bilincinde, sağlıklı, kaliteli beslenmeye fazlası ile özen göstersem bile, besbelli harcadıklarım komik gelebiliyor. Siyaseten boykot günü alışverişe çıkma gereğini duyan Saray'a bağlı ilişkiler ağının içindeki bakan, üst görevlerde yetkililer, ilk kez yüzleştikleri fiyatlar karşısında nasıl şaşırmasınlar
Bizim deneyimli, gözlemci haberleri duymakta olan arkadaşlarımız da trajik olaylarla yüzleştiğimiz gündemin ağırlığında, hiç değilse bu tanıklıkları ile kendilerini gülümseten kimi sahneleri halkımızla paylaşmış oluyorlar.
Bayram günlerini, en ağrından suçlar verilse bile, sonuçta özgür bırakılmaları zorunlu olan gençlerimizin, en ağır koşullarda tutuklu kalanların ailelerinin ne yazık ki hâlâ yüzleri gülemiyor. Ne bayram görüşmesi hakkından yararlanabildiler ne de eğitimlerinin devamı adına zorunlu olan kitap, gözlük gibi en sıradan gereksinmelerine kavuşamadılar. "Çin işkencesi" sözcüğünü karalama olarak değil, anlamı üzerinden kullanarak "Ne ar ne vicdan kalmış" demeyelim mi