İşçinin ekmek kavgasında, canının sağlığının yok sayılması geçmişten günümüze, düzeleceğine giderek umursanmaz oldu. Yazımın başlığında yer verilmiş olanlar, duyarlı siyasi liderlikler ile bilim insanlarının bir şeyler yapmaya çalıştıkları yıllardan, birkaç örnek olacak. Bugünlerde her yerden fışkıran iş cinayetlerinin, peş peşe yeni gelenlerle bir diğerini gündemden düşürüyor olması gerçeğinin utancını paylaşmak zorunda kaldığımızın ne kadar ayrımındayız
En acısı da siyasal iktidar ortaklığında sorumlu olanların, nerede ise suçlularla suç ortaklığı izlenimini yaratan yakın işbirliklerinin açığa çıktığı ilişkilerin üzerinden bile, hesap sorulmadan, ekmek yolunda ölen canların öldükleriyle kalması... Türkiye, işçi ölümleri, bile bile yaşatılan iş cinayetlerinde, dünyanın en geri, yoksul ülkelerinin büyük çoğunluğundan daha geride, son sıralarda, umursayanı, utananı yok. Tanrı'nın dünya işlerine karışmadığını, karışmayacağı bile bile, suçluların günahının verilmesi Allah'a havale ediliyor.
Soygun, yağma düzeninin önü açılmış olarak beslendikçe besleniyor. "Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" diyerek karın tokluğuna iş cinayetlerinin işlenmesinin önü açılıyor.
***
Başlıkta yerini alan yıllarda yaşananlar dönemin başbakanının Bülent Ecevit, çalışma bakanının ise sendika başkanlığından gelmiş Bahir Ersoy'un olduğunun altını çizerek söze girmek istedim. Petrol İş Sendikası'nın akü fabrikasında çalışan işçileri kurşun zehirlenmesinden bir hastanede tedavi altına alınıyor, sonra aynı işyerine aynı koşullarda geri dönüşler yapmak zorunda kalıyorlardı.
Bahir Hoca, Mutlu Akü Fabrikası için kapatma kararını alınca yer yerinden oynadı. Anlayabildiğimiz kadarı ile sözde bazı sağlık önlemleri alındı. Büyük bir siyasal, sermaye baskısı ile fabrika yeniden açıldı. Kapalıçarşı yöresindeki ayakkabı üreticilerinin benzol zehirlenmesi ile kansere yakalanmalarını ise dünya çapında ünlü Prof. Muzaffer Aksoy Hoca'mız dert etmişti. Akciğer anemisi, Amerika'nın petrol zehirlenmesi tanıklığı üzerinden de kanser savaşçılarında dünyanın en önde bilim insanı kimliği ile koşturuyor, bilimsel sonuçlarını dünya, ülkemiz adına savaşında bayrağı bırakmıyordu.
Bir de Kapalıçarşı çevresinde, Bizans döneminden kalma yapılarda, "Kapalıçarşı, kapalı kutu" başlığı altında özetlenebilecek üretimin her türü söz konusuydu. En hafifi bir tekstil makinesinin zor sığdığı üretim atölyesi içinde, gürültüden sağır olmak vardı. Altın, gümüş üretimi üzerinden minicik dehliz gibi iç içe geçmiş odaların içinde yapılan üretimlerin her türden zehirli etkileri ile yavaş yavaş ölüme sürüklenenler. Sonuçlarını, Yargıtay içtihatları kararlarında, hocamız

4