Korunması gereken anıt, gelecek kuşaklar için ders niteliğinde, estetik geniş gövdesi korunabilmişse teknolojik olanaklar kullanılarak yüzyıllar sonrası için bile kalıcı kılınabilir. Benim eski Sulukule'nin tarihi çeşmesinin dibinde, daracık sokakta daha da görkemli görüntü yaratan çok geniş bir ağacın gövdesi var ki... Her geçişimde hayranlıkla izlerim.
Teknoloji bütün dünya için benzer ağaç gövdelerini korumada geçerli olan içeriden çürümenin yarattığı geniş boşluğu betonla doldurmak. Benim duygusal ağırlıklı bu daracık köşedeki ağaç gödesinin, kişisel açıdan çok farklı etkileşimleri var.
Öncelikle babamlar karşı köşede, DİSK'e bağlı Oleyis sendikasının topu topu 6 binasına dağılmıştık. ok sayıda DİSK yönetiminden 12 Eylül sonrası yıllarca tutuklu kalan, işkencelerden geçirilen yöneticilerini de barındırıyordu. İlk taşındığımız yıllarda Romanlar hemen o köşeden Surdibi'ne kadar uzanan alanı Edirnekapı'ya kadar kaplıyor olarak bütün ara sokakları ile paylaşıyorlardı.
ok saygılı, bir o kadar da kendi aralarında neşeli yaşamlarıyla müzikleri, düğünleri ile bizim yaşamlarımıza da renk katıyorlardı. Acı tatlı yaşadıklarını öngörebilirsiniz. Derken İstanbul'u karış karış değerlendirmede de çok başarılı olmuş Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'un gözbebeği bu değerli alandaki yerlerin ranta çevrilmesi projesi ile karşımıza çıkıverdi. Surlara birkaç metrelik uzaklıkta, Romanlar evlerinden boşaltılarak TOKİ'nin inşaatları olarak yaşadıkları bu alanların bütünü meslek örgütlerinin, uzmanların tüm çıkışları, kazandıkları inşaat yasağı kararları yok sayılarak Bizans surlarından daha yukarıda kalan, tornadan çıkmış, sözde ahşap kaplama tek tip inşaat yapıları yükseliverdi.
***
Geçmişte Cumhuriyet okurları ile çok paylaştığım bu ucube, hukuksuz alana ilişkin gelişmelerle kafanızı şişirecek değilim, Romanlar zorunlu göçle uzaklara taşınmak istediler. Sosyal, ekonomik, kültürel yaşam gerçekleriyle çelişen projelerin tümü geri tepti. Karagümrük arka sokaklarında çok daha yoksul yaşam koşullarına çekildikleriyle kaldılar. Anıt çınarın dili olsa da Romanların yaşamak zorunda kaldıkları gerçekleri yansıtabilse...
"Kökünden çürümüş ağaç" başlığını elbette içi betonlanarak yaşatılan çınarımı anımsatmak üzere yazımın başlığına taşımadım. Dünyada bir örneği olmayan tek adam rejimi, başkanlık sistemi ile sınırsız yetkilerine, pervasız 2002'li yıllardan bugünlere dek yetki, güç kullanımı sınırlarını genişlete genişlete haksızlık, hukuksuzluklarda sınır tanımayan siyasal ittifaklar, icraatlarla yüz yüze kalıyoruz. Doğrusu iç yapılanmalardaki kirli çamaşırların kamuoyundan saklanamayan kirli çamaşırları üzerinden neler olup bittiğinin gerçeklerine ulaşabilmekten de besbelli uzaklaşıyoruz.

4