Kadınlar, işçiler, emekliler, doktorlar hakları için sokakta
Suskunluk sonsuza kadar değil. Kadınlar bu yılın 8 Mart'ında yeniden canlanmakta olduklarının hareketliliği içindeydiler. Aynı günde iki ayrı kentte ya da uluslararası bir kadın etkinliğine katılışımızın anıları canlanıverdi. Kadınlar örgütlü hak aramak üzere yola çıktıklarında, siyasileri ürkseler bile bir şeyler yapmaya zorlayabiliyorlar. Gerek ulusal gerekse uluslararası ölçekte işbirliklerimizle ne kadar anlamlı kazanımlarımız olmuştu.
Farklı kültürler, sosyoekonomik koşulları zorlayarak Cumhuriyet dönemi kazanımlarımızı çağrıştıran yollarda adım adım yükselişlerle onurlanır olmuştuk. 2000'ler sonrasının ilk dönem kayıplarını tam algılayamadan, İstanbul Sözleşmesi anlamlı bir adım, aidiyet ayrımı yapmadan kadın buluşmaları içinde yürüyüşümüzün geriye çekilemiyeceği yolunda umutlanmıştık. Ne kadar ağır boyutlarda kadın haklarında geriye püskürtüldüğümüzün sonuçları ile yakın yıllardaki kadına yönelik şiddet ve suçların patlamalarının birbirinden dehşet sonuçları ile ancak uyanır olduk.
Sil baştan hak savaşımları için yine ayrımsız işbirliklerimiz için safları sıklaştırdık.
İşçiler, geçmişin örgütlülüklerine vurulmuş 12 Eylül ağır darbesinden sonra, bahar eylemleri, yaz direnişleri, Zonguldak Büyük Madenci Direnişi gibi anlamlı kimi toparlamalar da olmuştu. 2002 en uzun soluklu sivil otoriterleşme, dünyada bir benzeri olmayan, keyfi uygulanabilirliğine, alışkanlıklarla, katkılarla gelen, sınırsız keyfi haksızlık hukuksuzluklar içindeki modelde dibe çekilişlerin sonu gelmeyince... Bedel ödemeyi göze alanlar, işçileri, sendikaları ile en ön saflarda işyeri direnişleriyle, zorlu hak kazanımlarıyla önümüzü açmaya başladılar.
Emekçi sınıflar, direne direne kazanılacağını, hak sorunları olan tüm kesimlere öğretecek örnekleri yarattılar. Geçen yılı emeklilerin soluksuz hak arayışlarının yanında, her kesimden bedel ödeyerek yola çıkmış olanların belki küçük küçük ancak çok değerli başarıları ile geçirdik. Haksızlık, hukuksuzlukta direnerek ayakta kalma takıntısında, tek adam rejiminin, tüm kamu kurumlarını denetim altına alıp yıllardır yandaş olarak kullanabildiği sendikalar ile sivil toplum örgütlenmelerini de eritmesiyle işler arapsaçına döndü.