Sosyal medyadaki ruh hastaları

Hep aynı şeyi söylüyorum.... Yaşadığımız çürümüşlüğün sebebi sosyal medya! Belki eskiden de vardı bu çürümüş ruhlar ama farkında değildik. Sosyal medya ile önümüze düşer oldular her an/ her dakika. Herkes ruhundaki çürümüşlüğü göstermeye o kadar meyilli ki, gözümüze gözümüze giriyor kolaylıkla.

Bu yaz o kadar çok yangın yaşandı ki, o kadar çok ağaç kaybettik ki, o ağaçlarla birlikte içimiz öyle çok yandı ki... Hele yangınları söndürmeye çalışan insanların ölümü, en acısıydı. Bütün bunlara üzülmemek için insan olmamak gerek. Ama var işte insan görünümünde mahlukatlar... Biri çıkıyor itfaiyeci makyajı yapıyor, biri de yangını arkasına alıp şarkı söylüyor, klip çekiyor. Dertleri ne sormak isterdim ama sormam! Çünkü zaten amaçları tam bu; dikkat çekmek, konuşulmak. Bu da ruh hastalığının bir başka göstergesi zaten. Sosyal medya onlara alan açtı, kolaylıkla hayatlarımıza sirayet edebiliyorlar böylelikle. O yüzden diyorum işte, bütün kötülüklerin anası bu sosyal medya! Faydasından çok zararı var. Bu hastalıklı kafaları gördükçe de mutsuz oluyoruz, hayatımızdan soğuyoruz, başkası adına utanmayı öğreniyoruz, 'ne biçim bir dünyada yaşıyoruz' diye kendimizi/ hayatımızı sorgulamaya başlıyoruz. Bu nasıl bir şuursuzluk sahiden Ne olacak bu işin sonu meraktayım gerçekten.

Haberin Devamı

Her etkinlikte bir fidan!

İrem Derici'nin İzmir- Seferihisar'da sahneye çıktığı Joy Sığacık adlı mekan; orman yangınlarının ardından 'Bir Bilet Bir Fidan' kampanyası başlatmış. Her müşteri adına bir fidan bağışlıyorlar. İrem Derici de bu yüzden çıktığı sahnenin çok özel olduğunu ve kampanyaya destek vereceğini açıklamış. Mekanın yaptığı on numara hareket bence! Her etkinliği, her toplantıyı, hatta her tür aktiviteyi bir fidan dikme kampanyasına dönüştürmek, ağaçları/ormanları koruma hareketine çevirmek mümkün demek ki, yeter ki istensin. TEMA Vakfı ile konuşulur, yapılması gerekenler öğrenilir, elden ne geliyorsa yapılır. Hayatı durdurmak yerine, eğlenceyi kesmek, müziği susturmak yerine geniş kitleleri buluşturan bu etkinlikleri faydaya dönüştürmeyi düşünelim, duyarlılık yaratmayı deneyelim derim. Hayat akarken ne yapacağımıza bakalım.

Haberin Devamı

Halef selef ilişkisinde boyut atlamak denir buna!

2015'te vefat eden Kayahan'ın şarkıları, 'Yolu Sevgiden Geçenler' turnesiyle sahnelere taşınıyor. Şarkıları da, sanatçının eşi İpek Açar sanatçı arkadaşlarıyla seslendirecek. İşin ilginci de şu; şarkılara Açar'ın 2019'da evlendiği Alper Kömürcü'nün orkestrası eşlik edecek. Medeniyet güzel şey ve bir ölümün ardından hayat devam edecek elbette ama bu biraz fazla değil mi Ölen bir sanatçının eşiyle evlenebilirsin, ona saygı duyup şarkılarını da dinlersin ama o sanatçının şarkıları üzerinden işini sürdürmek bir tek bana mı garip geliyor Bunun benzeri bir duyguyu Soner Olgun ve boşandığı eşi Özlem Koldaş'ın haberlerini görünce yaşadım. Bilenler, okuyanlar vardır muhakkak... Soner Olgun ve yıllarca aynı sahneyi paylaştığı eşi Özlem Koldaş'ın tam 7 yıl önce boşandığı ama bunu herkesten sakladıkları ortaya çıktı bir süre önce... 7 yıl önce boşanmalarına rağmen aynı evi paylaşmaya devam etmişler, zira kızları söz konusuymuş. Olabilir, sevgililik, karı-koca ilişkisi bittikten sonra dostluk önemli oluyordur. Ancak Özlem Hanım bir süre önce bir ilişkiye başlıyor. Birlikte olduğu kişi de Soner Olgun'un yani eski eşinin asistanı! İşte, işin tuhaf kısmı da burası. Bu asistan Soner Olgun'u çok seviyor, saygı duyuyor, fotoğraflarını 'bir baba, bir hoca, bir efsane, bir üstad' diye paylaşıyor. Sonra da Soner Olgun'un eski eşine, yani sevgilisine aşkını haykırıyor diğer satırlarda. Üçü birlikte çalışmaya devam ediyorlar. Özlem Hanım, bizim gazetenin acar röportajcısı Alev Gürsoy Cimin'e verdiği röportajda konu hakkında şöyle demiş: "Sevgilim, Soner Bey'in asistanı değil. Işık, sahne ve fotoğraf işlerinden anlayan bir yönetmen ve yazılımcı. Soner ile bazı fotoğraflar için çalışmaya başladılar. Birbirlerinden çok memnun kaldılar. Ona 'Babam, canım ciğerim' dediği de doğru. Aynen o şekilde birbirlerine saygı ve sevgileri var..." Şimdi... Bir çiftin birbirine saygı duyarak, kavgasız gürültüsüz ayrılması çok normal. Hatta şahane. Yeni ilişkilere de başlanabilir elbette, bu da tartışma dışı. Halef ve selefin birbirine saygı duyması da çok güzel. Fakat baba oğul ilişkisi kurması, kankaya bağlamaları normal mi O iki kişi kavga etsin, birbirlerini yesin, birbirlerinin başına çorap örsün falan demiyorum ama bu kadar içi içe olmak fazla sanki. Eski ilişkilerin yok sayılması gibi mi desem, saygısızca ya da fazla genişlik gibi mi desem… Duygumu tam adlandıramıyorum ama bana acayip geliyor. Zamanın ruhu böyle belki de, bilemedim. Siz ne düşünüyorsunuz peki, yazsanıza...