Çok acayip bir soru, farkındayım... Ama yeni öğrendiğim bir hikaye sordurdu bana bu soruyu. Yeşilçam'ın usta oyuncusu Mahmut Cevher'in kendi gibi oyuncu bir kızı var; Yonca Şahinbaş. Baba kız olduklarını bilmiyordum çünkü Yonca Hanım'ın soyadı farklı. Bir programda açıklamış detayları...
Yıllar önce bir dizide oynarken annesinin kendisini arayarak "Baban senin Cevher soyadını kullanmanı istemiyor" dediğini, kendisinin de "Hiç sıkıntı yok" diyerek hemen yapımcıyı arayıp jenerikte soyadını değiştirdiğini anlatıyor. Aralarında neler olduğunu bilmiyorum ama Yonca Hanım diyor ki; "Sırf anne baba diye sevmek zorunda mıyız Böyle hissetmediğim için huzursuzluk duyuyordum. Sanki bir şeyler ters gibi geliyordu..." Sonra psikolog desteği almaya başlıyor. Terapist de onu şöyle rahatlatıyor: "Karşılıklı sağlıklı bir ilişkin yoksa sevmek zorunda değilsin!" Bu kadar basit mi sahiden Hop diye oluyor mu Yonca Hanım diyor ki; "Babamla hiçbir zaman çok güçlü bir bağımız olmamıştı. Bu nedenle bir kopuştan söz etmek de mümkün değil. Babamla ilgili anılarım var ama pek tatlı değiller. Kendisiyle yaklaşık 9-10 yıldır yüz yüze hiç görüşmedik. Zaten annem ve babam birkaç yıl önce ayrıldı..." 'Vay be' dedim okurken... Soyadını çocuğundan esirgeyecek kadar ne yaşamış olabilir bir adam Babasıyla sağlıklı, düzgün, sevgi dolu ilişki kuran kızların hayata 10-0 önde başladığı doğru. O kızları da hayatta hiç kimse ve hiçbir şey yıkamıyor. Ama tam tersi ebeveynler de var işte; sen ne yapsan olmaz, değişmez ilişki biçimi. Olduramazsın. Sırf annen baban diye birini sevmek de yük olur sırtında. Travmalar yaşarsın. O sevgiyi, ilgiyi, ihtiyacı dışarda olmadık insanlarda ararsın. Kilit cümle buymuş demek ki; "Karşılıklı sağlıklı bir ilişki yoksa sevmek zorunda değilsin." Bu cümle, suçluluk duygusunu silip süpürüyormuş öyle mi Peki asıl soru gelsin o zaman... Genç bir kadın, babayla ilişkisini öyle kolayca kesebiliyor mu Babayla düzgün kurulamayan ilişki yüzünden hayatı kararan kadınlar, bunu niye kolaylıkla yapamıyor Bakın bu, ilginç bir tartışma işte.
Haberin DevamıAman Aziz Hocam, durun!
Nobel kimya ödülü sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar'a, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi tarafından fahri doktora ünvanı verilmiş. Ödülü almayı neden kabul ettiğini anlatırken de şöyle demiş sahnede: "Fatih Sultan Mehmet benim için çok anlam ifade ediyor. Fatih gururumuzdur, yol göstericimizdir, bizim için bir ışıktır. Telefonumu açmak için girdiğim şifre bile 1453." Haberi okurken 'Aman hocam' dedim, ne yaptınız Biz 'şifrenizi kimseye göstermeyin' uyarılarıyla yaşamaya çalışırken, sürekli şifre değiştirirken, bu ne rahatlık Hocam Hemen sade bir törenle o şifreyi değiştirin. Telefonunuz birinin eline geçerse, bittiniz demektir.
Mutluluk listesinin dibinde!
Mutlu Şehir Endeksi (Happy City Index) her yıl yayınladığı listeyle dünyanın en mutlu şehirlerini açıklıyor. Bu yılın listesinde kimler ilk sırada merak ediyor insan elbette... Ama kim son sıralarda, net biliyoruz bence! Evet, bu yılın en mutlu şehri Danimarka'nın başkenti Kopenhag olmuş. Tebrik ediyor, daha da fazla mutluluklar diliyorum. Peki bizim durum ne İstanbul 127'nci, İzmir 143'üncü, Ankara ise 198'inci sırada. Hey maşallah! Efendim peki bir şehrin ne kadar mutlu olduğunu belirlemek için hangi kriterlere bakılıyor Sağlık, ulaşım, çevrecilik, refah, işsizlik, demokrasi gibi kriterlere. Onlar da bizde yok işte! Çalışmadığımız yerden çıkıyor hep. Kopenhag'ın çevreciliğe derinden bağlı olması, ulaşımının yüzde 69'unun çevre dostu olması, kültür ve ekonomi politikalarında sorun olmaması bu kenti mutluluk şampiyonu yapmış. Bize bakarsak... Örneğin İstanbul. Hiçbir yere ulaşamıyorsun! Yol var ama gidemiyorsun. Üstelik günün her saati durum aynı. Bir yere gittin diyelim park edecek yer yok, vale hizmeti pahalı, otopark az. Pahalılık desen, had safhada. Sağlık desen yeni doğan bebeleri doktorların elinden kurtarma peşindeyiz. Haliyle gerginlik, huzursuzluk bünyeleri sarmış halde. E sağlığı da sildik, geriye ne kaldı Valla listeye almaları bile büyük başarı!