Oscarlı filmlere merakımız

Tarihin en heyecansız Oscar törenini geride bıraktık... Kime göre Bana göre elbette! Ne aday filmler büyük gürültü kopardı bu yıl, ne de tören ilgimizi çekti. Eskiden Oscar adayı filmleri izlemek için yarışırdık, tartışırdık, Oscar Toto yapardık, uykusuz kalırdık ama bu sene (gerçi birkaç senedir böyle) çabalamadık bile. Bu köşe benim olduğuma göre, yine kendi adıma söylüyorum! Bir kere filmleri bulmak ve izlemek için kırk takla atmak gerekti. Hangi sinemalarda oynuyor bu filmler, hangi ara gösterime girecek, vaktimiz o az sayıdaki seanslara uyacak mı hepsi ayrı dertti. Bu arada meraktayım; sinema salonlarını canlandırmak için en uygun zaman değil mi Salonlar neyi bekliyor acaba Her biri başka sinemada, tek tük vizyonda ödül alan filmler. Yapın bir Oscar haftası ya da Oscar ayı; ödül alan filmleri arka arkaya gösterime sokun, kampanya başlatın, reklam ve duyuruyu coşturun, canlansın piyasa! Salonlar kan ağlarken alın işte fırsat. Ama yok!

Haberin Devamı

Öte yandan filmlerin birkaçını izleyebildim henüz... Dolayısıyla adil bir dağılım oldu mu tam bilemiyorum (bana da bakın!) ama en şaşırdığım isim ödülü kıl payı kaçıran Demi Moore oldu, onu net söyleyebilirim.

Güzellik baskısıyla 'hunharca' dalga geçen 'The Substance-Cevher' filmiyle bu yılın en çok konuşulan ismiydi. Çok da etkileyici bu filmin başrolündeydi ama yine şeytanın bacağını kıramadı. 'En İyi Kadın Oyuncu' ödülünü 25 yaşındaki Mikey Madison'a kaptırdı.
Bu arada en merak ettiğim, izleme takvimime ilk aldığım film 'Anora' oldu. 'En İyi Film' de dahil 5 ödül birden kazanan 'Anora' 6 milyon dolarlık bütçeyle çekilen, bağımsız bir film olarak dikkatleri çekti. Rus oligarkın oğluyla evlenen bir hayat kadınının hikayesini anlatan film, bizde bu cuma vizyona giriyor. Hemen yerimi ayırttım.
Macaristan'da doğmuş Yahudi bir mimarın, 2. Dünya Savaşı'nda toplama kamplarından kurtulup Amerika'ya göç edişini konu alan 'The Brutalist' ise Adrian Brody'ye 'Piyanist' filminin ardından ikinci Oscar'ı getirdi. İkinci hedefim de bu film elbette, ileriiii!
İsrail ordusunun, Filistinli aileleri topraklarından sürmesini anlatan 'No Other Land-Başka Toprak Yok' ise 'En İyi Belgesel' Oscar'ını aldı. İsrail-Filistin ortak yapımı filmin ödül alması, hiç şüphesiz çok anlamlı. Ancak dağıtımcı bulamadığı için Amerika'da gösterilmeyen belgesel, şu an için bizim gösterim takviminde de yok. Acaba ne zaman izleyeceğiz

Haberin Devamı

Bizde çok var o hikayeden...

Oscar gecesinden bir gün önce 'I'm Still Here- Hala Buradayım'ı izlemiştim. 'En iyi kadın oyuncu oscarı gelebilir' demiştim ama yanıldım; 'En İyi Uluslararası Film' dalında Oscar kazandı film. 70'lerde Rio'da geçiyor hikaye. Askeri diktatörlük dönemi. Eski milletvekili Rubens Paiva'nın bir gün kapısı çalınıyor ve gözaltına alınıyor. Bir daha da haber alınamıyor kendisinden. Sonra karısı çağrılıyor sorguya, kocasının komünistlere yardım edip etmediği soruluyor, 12 gün işkence görüyor ama bırakılıyor. Devamı 4 çocuğuyla ayakta kalma mücadelesi. Ama hayatı boyunca da kocasının akıbeti ile ilgili çalışmaya devam ediyor. 90'lara gelindiğinde mücadelesi sonuç veriyor. Brezilya devleti, Paiva'yı işkence altında öldürdüğünü resmi yazıyla kabul ediyor. Gerçek bir hayat hikayesi ve çok etkileyici. Yaşananlara öfke duymamak elde değil ama izlerken hep şunu düşündüm: Bu hikayelerden bizde ne çok var aslında! Bu ülkede çok daha beterleri yaşandı. Kaybolanlar, işkence görenler, mahvedilen hayatlar... Darbe dönemlerinde hapishanelerde yaşanan hikayeleri, o dönemlerin şahitleri romanlara kitaplara aktardı ama henüz böyle etkileyici bir film yapılamadı. Bunlar bizde hep cısss! Fernanda Torres'in oynadığı ayakta kalma mücadelesi izlenmeli. Oscar listenize alın.