Anoreksiya ve 23 kiloyla yok olan gencecik bir hayat

Tanımıyordum Nihal Candan'ı. Hiç takip ve merak ettiğim biri değildi açıkçası. Sosyal medyada önüme düştüğü kadarını, haber sitelerinde bahsedildiği kadarını biliyordum. Sanki herkesin onu tanıması da böyleydi biraz, bu kadardı. Yüzeysel olarak ilgileniyordu herkes onunla. Bir sosyal medya malzemesi, içerik olarak bakıyorlar, yorum yapıyor, dalga geçip eğleniyorlardı özetle. Hasta yatağında bile böyleydi gördüğüm kadarıyla. Bir moda yarışmasında sergiledikleri tavırlarla ilgi gördü iki kardeş. İlgiyi gördükçe de abarttılar, ilginçleşmeye çalıştılar. Lüks, şatafat, pırıltılı bir hayatla beslendiler. Sonrası cezaevi ve yalnızlık. Dışardan parlak görünen bir dünyanın içinde kayboldu Nihal Candan. 30 yaşında gencecik bir kadın, 23 kiloyla yok olup gitti. Söylenecek çok şey var, 'hayat tercihlerden ibarettir' diyebilirim mesela ama demedim. Kızdım en çok, kendisini tanımadığım halde. Hayatının iplerini elinde tutamadığı için, güçlü olamadığı için, başkalarının yorumlarına teslim olduğu için. Hatalar yapmış olsa da, yeniden başlayamadığı için. Sonra duruyorum ve diyorum ki kendime; nasıl bilebilirsin ki sen Onun ne yaşadığını nerden bileceksin ki Ama kimse demedi bunu kendine! Hastalığına inanmayanlar bile oldu. Bu hastalığı 'şımarıklık' olarak gören cahiller, 'ekmek yesin' dedi. Sebze yediğini görenler, '25 kiloya düşen kadına niye diyet yemeği veriyorsunuz' ya da 'Serum versenize' diye ahkam kesti. Herkes doktor, herkes bilirkişi maşallah. Azıcık okusalar bilirlerdi oysa; anoreksiya nervoza ciddi bir ruh hastalığıdır. Kişi yemek yemeye tamamen isteksizdir. Bu kişi yemek seçmez, yiyemez ve bunu bilerek yapmaz; istem dışıdır bu yiyememe hali. Ve maalesef ölümcüldür. Şöyle bir laf okudum onun haberlerine bakarken... 'Anoreksiyada sadece bir beden değil, ruh da aç kalınca ölür.' Ne kadar doğru. Bir insan bu noktaya kolay gelmiyor demek ki. Peki, herkesin yaşadığı hayat kendi tercihi diyebilecek noktada mıyız Biraz öyle, biraz da değil sanki. Nedenine aşağıdaki yazıda bakalım...

Haberin Devamı

Haberin Devamı

'Ruhunu katlettiler kızımın'

Nihal ve Bahar Candan kardeşler, malum yarışmayla ünlendi. Şatafatlı hayatlarıyla sosyal medyada boy göstermeyi sevdiler. Gün geldi, suç örgütüne üye olmak ve dolandırıcılık suçlarıyla hapse girdiler ve hızlı yükseliş ani bir düşüşe dönüştü. Nihal Candan'ın cezaevi sürecinde yakalandığı yeme bozukluğu kritik bir noktaya geldi ve sağlık gerekçesiyle dışarı çıkmasına izin verildi. Çıktıktan sonra verdiği bir röportajda, şunu söylemiş: "Dramatik bir şekilde vazgeçtim. Yaşam fonksiyonlarımı en aza indirip geçmesini beklemek o anki tek planımdı. En az enerji harcayarak bekledim. Sadece durdum..." Adı intihar olmasın diye bu yolu seçtiğini anlatmış. Anlaşılan o ki, yaşadığı travmatik durumdan kaçmanın yolunu bedenini kontrol ederek bulmaya çalışmış. Ve demiş ki o zaman, "Sürecime saygı duyun." Suç ayrı konu, elbette suçlu olan cezasını çekmeli. Ama kimse susmadı. Kimse yaşadığı sürece saygı duymadı. Baktığımızda önyargı duyacağımız birisi belki ama neler yaşadı biliyor muyuz Kimse bilmek istemedi galiba. Oysa yok saymak, görmemek, ilgilenmemek de bir tercih. Yapmadı kimse bunu. Annesinin feryadı içler acısıydı; "Benim çocuklarımın tek suçu soytarılıktı, hepsi roldü. Suçsuz yere içeri attılar, içerde hasta oldu. Ruhunu katlettiler..." Acı gerçekten. 'Anne gibi davranıp, daha erken engel olsaydı ya' diyenler de var. Kolay mı Kim evlatlarına söz geçirebiliyor söylesenize. Üstelik ruhun ölmesi çok zor şey, kimse vazgeçiremez ki seni. Bunun ne kadar ağır bir psikolojik bozukluk olduğunun bilincinde bile değil çoğu insan.