Bırakın çocuklar çocukluğunu yaşasın

Çocuk olmak giderek daha kısa süren bir dönem haline geliyor. Bunu yalnızca hızlı gelişen teknoloji, tabletler, telefonlar ya da çizgi filmlerin bile değişen diliyle açıklamak mümkün değil. Kıyafetlerden oyuncaklara kadar birçok şeyde, çocukluk artık hızla kısaltılıyor.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir annenin çektiği video, bu durumu çok iyi özetledi. Dört yaşındaki kızı için kreş alışverişine çıkan anne, büyük markaları dolaşmış ama neredeyse hiçbir yerde kızına uygun kıyafet bulamamış. Raflarda karşısına çıkan parçalar, sanki çocuklar için değil, "küçük kadınlar" için hazırlanmış gibiydi. Bu aslında yalnızca bir annenin yaşadığı alışveriş sıkıntısı değil, toplumsal bir mesele.

Çocuk kıyafetleri artık masumiyetini kaybediyor. Bir zamanlar çiçek desenleri, canlı renkler, rahat kumaşlar çocuk giyiminin olmazsa olmazıydı. Şimdi ise dar kalıplar, yetişkin kadınların gardırobunu andıran elbiseler, hatta topuklu ayakkabı benzeri modeller, daha beş yaşına gelmemiş kız çocuklarının önüne konuluyor. Çocukların dünyasıyla yetişkinlerin dünyası arasındaki çizgi hızla silikleşiyor. Moda endüstrisi uzun süredir "büyümeyi hızlandıran" bir anlayışla hareket ediyor. Çocuklara kendi yaşlarını yaşatmak yerine, onları daha erken yaşta birer tüketici haline getirmek istiyor.

Bu da aslında onların ruhunu, hayal dünyasını törpülüyor. Çocuk kıyafetinde şıklık elbette olabilir. Fakat şıklık ile yetişkin gibi giydirmek arasındaki farkı ayırmak gerekir. Dört yaşındaki bir çocuğun rahatça oynayabileceği, kendini özgür hissedebileceği kıyafetlere ihtiyacı vardır.

O yaşta kimsenin gardırobunda "mini etek – deri ceket" kombinleri olmak zorunda değil. Anne babalar çocuklarını büyütürken en çok şunu istiyor, onların çocukluklarını doyasıya yaşamaları. Çünkü biliyoruz ki büyümek zaten kaçınılmaz. Ama büyürken geçirilen o kısa dönem, hayatın en saf, en temiz, en yaratıcı anlarıdır. Çocuğun oyuna daldığı, düş kurduğu, kendini hiçbir kalıba sokmadan ifade ettiği yıllar...