LOZAN: Onurlu Barış

"Nihayet sulh dün imzalandı ve milletimiz dokuz senedir devam eden kanlı, çetin bir mücadeleden sonra yüz binlerce evladının kanı pahasına hak ettiği şerefli bir sulha kavuştu." (Tevhid-i Efkâr, 25 Temmuz 1923)

"Lozan'da (biz İngilizler) onursuz bir barış imzaladık. Bu, İngiltere'nin şimdiye dek imzalamış olduğu antlaşmaların en uğursuzu, en mutsuzu ve en kötüsüdür." (Sir Andrew Ryan) (1)

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında... Yıllardır her fırsatta dile getirdiğim gibi, Lozan'ın yüz yıllık olduğu, 2023'te sona ereceği iddiası bir kara propagandaydı. Lozan süreli bir antlaşma değildir, son kullanma tarihi yoktur. Tam bağımsız, üniter ve laik Türkiye Cumhuriyeti var oldukça Lozan da var olacaktır. Lozan Barış Antlaşması'nın sona ermesini bekleyenlerin asıl beklentisi, "reklam arası" olarak gördükleri Türkiye Cumhuriyeti'nin sona ermesidir.

Son Telgraf, 24 Temmuz 1942. 'Lozan Barış Düzeni'ni koruyarak II. Dünya Savaşı'na girmeyen Türkiye, dünya barışına örnek oldu.

"Barış", hiç tartışmasız büyülü bir sözcük, daha doğrusu içi boşaltılmadığı sürece öyle... Peki, ama nasıl bir barış En kötü barış, en haklı savaştan daha iyi midir Her barış gerçekten barış getirir mi Tarih, her barışın iyi olmadığını ve gerçekten barış getirmediğini, tam tersine, bazı barışların daha büyük savaşlara ve yıkımlara yol açtığını göstermiştir. "Barış" dediğin, Lozan gibi "onurlu" olmalı; Sevr gibi "onursuz" değil.(2)

SEVR: ONURSUZ BARIŞ

Sevr Barış Antlaşması, kelimenin tam anlamıyla "onursuz" bir barıştı. Türkleri Anadolu'nun ortasına sıkıştırıp emperyalist işgali kalıcı bir sömürü düzeni haline getirmeyi amaçlayan 433 maddelik Sevr, Türkiye'ye gerçekten barış getirecek bir antlaşma değildi.

Sevr Antlaşması, I. Dünya Savaşı'nı kazanan İtilaf Devletleri tarafından hazırlanıp bu savaşı kaybeden devletlere tek taraflı olarak dayatılmış antlaşmalardan biridir. Osmanlı, Sevr masasına çağrılmamış, görüşleri alınmamıştı. İtilaf Devletleri, Sevr'i hazırladıktan sonra Osmanlı yönetimine imzalaması için sunmuşlardı. Osmanlı yönetimi (Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Hükümeti) Sevr Antlaşması'nı imzalamayı kabul etmiş; görevlendirilen Osmanlı yöneticileri 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzalamıştı. Ancak Osmanlı yönetiminin Sevr'i imzalamasının çok da anlamı yoktu. ünkü o günlerde Türkiye'de ulusal direnişin merkezi, emperyalizme teslim olmuş Osmanlı Saray Hükümeti değil, Ankara'daki TBMM Hükümeti'ydi. Bu nedenle İtilaf Devletleri Sevr'i TBMM'ye kabul ettirmek için harekete geçecekti.

İtilaf Devletleri, Sevr'i TBMM'ye süngü zoruyla kabul ettirmek için Yunan ordularını Anadolu içlerine ilerlettiler. Anadolu içlerine ilerleyen Yunan ordularını, TBMM'nin düzenli orduları, 1921 yılı içinde önce İnönü'de, sonra Sakarya'da durdurdu. Bunun üzerine İtilaf Devletleri, bu sefer Sevr'i biraz yumuşatarak TBMM'ye kabul ettirmeyi denediler. Önce Mart 1921'de, sonra Haziran 1921'de son olarak da Mart 1922'de Sevr Antlaşması'nı biraz yumuşatarak TBMM'ye kabul ettirmeyi denediler. Mustafa Kemal (Atatürk) başkanlığındaki TBMM, "tam bağımsızlığa aykırı" bulduğu bu "onursuz" ve "sahte" barış tekliflerini reddetti.

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk'ta bu gerçeği şöyle ifade diyor: "1922 Ağustos'una kadar Batılı devletlerle (İtilaf Devletleriyle) olumlu anlamda ciddi ilişkiler kurulamadı. Ülkemizde bulunan düşmanları silah gücüyle çıkarmadıkça, çıkarabilecek milli varlık ve gücümüzü fiilen kanıtlamadıkça diplomasi alanında ümide kapılmanın uygun olmadığı hakkında düşüncemiz kesin ve sürekli idi... Bir millet için güç ve yeteneğini, fiili eser ile gösterip kanıtlamadıkça kendisine saygınlık ve önem beklemek boşunadır. Güç ve yetenekten yoksun olanlara iltifat edilmez." Mustafa Kemal Atatürk, işte bu mantıkla tüm onursuz ve sahte barış tekliflerini (Sevr Antlaşması'nı ve yumuşatılmış Sevr Antlaşmalarını) reddetti.

GEREK BARIŞIN PAROLASI

Atatürk için "barış" demek her şeyden önce "tam bağımsızlık" demekti. 30 Ocak 1923'te İzmir'de, "Barış istiyoruz dediğim zaman bilinmelidir ki, bağımsızlık ve hâkimiyet istiyorum" demişti. 2 Şubat 1923'te yine İzmir'de "Arkadaşlar, barış istiyoruz; fakat dediğim gibi tam bağımsızlık istiyoruz. Barışın anlamı budur..." demişti.(3)

Eğer, Atatürk, "En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir!" mantığıyla hareket etmiş olsaydı, Kurtuluş Savaşı'nı kazanmadan, Büyük Taarruz'u yapmadan yumuşatılmış Sevr tekliflerinden birini kabul edebilirdi. O günlerde TBMM'deki muhalifler arasında bunu isteyen milletvekilleri de vardı. Fakat Atatürk, Türk ulusunun, "dünyanın en haklı savaşını" verdiğini çok iyi biliyordu. Öyle ki, bu savaşta Türk direnişinin adı "Müdafaa-i Hukuk"tu. Türk ulusu, özgürlük için, bağımsızlık için, yaşamak için, yani gerçek barış için savaşıyordu. Gerçek barışa kavuşmak için bu özgürlük ve bağımsızlık savaşını kazanmaktan başka çare yoktu. "Ya istiklal ya ölüm!" aynı zamanda gerçek barışın da parolasıydı.

DÜNYA BARIŞINI SAĞLAYAN ANTLAŞMA

I. Dünya Savaşı'nı kazanan İtilaf Devletleri, (İngiltere, Fransa, İtalya, ABD...) bu savaşı kaybeden İttifak Devletlerine (Almanya, AvusturyaMacaristan, Bulgaristan ve Osmanlı) tek taraflı olarak hazırladıkları çok ağır antlaşmaları dayatmışlardı. İşte, I. Dünya Savaşı'nı kazananın devletlerin, tek taraflı olarak hazırlayıp dayatamadıkları ilk ve tek antlaşma Lozan Barış Antlaşması, ilk ve tek ülke Türkiye, ilk ve tek ulus da Türk ulusudur. Lord Curzon'un deyişiyle, "Şimdiye kadar barış antlaşmalarını biz dikte ettik; bu sefer, ayakta duran bir ordusu olan bir düşmanla masaya oturduk; bu duyulmuş bir şey değildir." (4)

Kurtuluş Savaşı'nı kazanan ve Lozan barış masasına eşit egemen bir devlet olarak oturan Türkiye, o masada, I. Dünya Savaşı'nı kazanmış güçlü emperyalist Batılı devletlere karşı tek başına mücadele ederek varlığını onlara kabul ettirdi. Bu gerçek, Lozan Antlaşması'nın "Başlangıç" kısmında ve 1. maddesinde, "Bir yanda İngiliz imparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven devletleri ve öte yanda Türkiye" diye ifade edilmiştir.

1914'te başlayan I. Dünya Savaşı 1918'de bitmiş olsa da 1918'in sonunda başlayan Türk Kurtuluş Savaşı 1922'nin sonuna kadar devam etti. 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması, her şeyden önce I. Dünya Savaşı'nı bitirdi. Lozan Antlaşması'nın "Başlangıç" kısmında, bu antlaşmanın "1914 yılından beri Doğu'nun düzenini bozan savaş durumuna kesinlikle son vermek isteğiyle" yapıldığı, yani I. Dünya Savaşı'nı bitirdiği açıkça yazılmıştır. Bu yönüyle Lozan, ilk dünya savaşını kesin olarak bitirip ilk dünya barışını sağlayan antlaşmadır.

DÜNYA BARIŞINI BOZAN ANTLAŞMALAR

Lozan Barış Antlaşması'nın sağladığı dünya barışını, I. Dünya Savaşı'nı kazanan İtilaf Devletlerinin savaşı kaybeden ülkelere dayattıkları çok ağır ve onursuz barış antlaşmaları bozacaktı. I. Dünya Savaşı'nı kazanan İtilaf Devletleri savaşı kaybeden İttifak Devletlerinden Almanya'ya Versay, Avusturya'ya Saint Germain, Macaristan'a Trianon, Bulgaristan'a Neuilly ve Osmanlı'ya Sevr antlaşmalarını dayatmıştı. Biraz önce de ifade ettiğim gibi kendisine dayatılan ağır ve onursuz barış antlaşmasını sadece Türkler yırtabildi. Kendilerine dayatılan onursuz barış antlaşmalarını yırtamayan devletler, daha sonra bu antlaşmalarla kaybettikleri yerleri geri alma çabası içine girdiler. İşte II. Dünya Savaşı, bu "rövanşist" çabanın eseridir. Özellikle Almanya'nın Versay Antlaşması ile yaşadığı korkunç yıkım, Hitler'in doğuşunu sağlayarak II. Dünya Savaşı'na yol açacaktı.

LOZAN BARIŞ DÜZENİ: PAX LOZAN

Lozan Barış Antlaşması, Doğu Trakya, İstanbul, Boğazlar ve Anadolu topraklarının bölünmez bir bütün olduğunu tescillediği için, kapitülasyonları kaldırdığı için, Türkiye'deki yabancılara ve yabancı kapitalist şirketlere yeni ayrıcalıklar vermediği için, Türkiye'deki yabancı okulların denetimini Türkiye'ye verdiği için, yargı bağımsızlığını ve hukuk birliğini sağladığı için, Türkiye'nin askeri, ekonomik, hukuki olarak sınırlanmasını ve yabancı denetleme komisyonlarını kabul etmediği için Türkiye'nin tam bağımsızlığını sağladı. Böylece Atatürk'ün özlediği o gerçek barışa kavuşuldu.

1911-1922 yılları arasında yaklaşık 11 yıldır devam eden savaş zincirini kıran Lozan Barış Antlaşması, adına yaraşır biçimde barışın sembolü oldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk, Lozan'da elde edilen barışı, kalıcı bir barış düzeni haline getirmek istedi. Atatürk'ün "Yurtta barış dünyada barış" politikasıyla kurumsallaştırdığı Lozan Barış Düzeni (Pax Lozan) sayesinde Türkiye Cumhuriyeti, -şimdilik- dışarıda 102 yıldır yeni bir savaşın parçası olmazken, içeride de –tüm saldırılara rağmen- ulusal birlik bütünlüğünü, üniter ve laik yapısını korumayı başardı. Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk'ün "Yurtta barış dünyada barış"