Ramazan'da sevgi medeniyeti üzerine düşünmek
Bir gün herkesin dikkat kesildiği bir anda; ''canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki; hakiki manada iman etmedikçe cennete giremezsiniz' dedi Peygamber Efendimiz (sav). ''Birbirinizi sevmedikçe de hakiki manada iman etmiş olmazsınız'' diye devam etti. ''Yaptığınız taktirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi' diye sordu ve kendisi cevapladı: ''Aranızda selamı yayınız'...
Son Peygamberin (sav) birbirini sevmeyi, cennetin koşulu olarak ifade etmesi kadar devrimci bir ifade daha bulabileceğimizi zannetmiyorum günümüzde. Hele ki şu son zamanlarda artan mezhep çatışmalarına içlerimiz sızlayarak bakıyoruz. Nasıl bir vahşettir bu anlamak mümkün değil.
Oysa sevgiyi, cennet bahçelerine bağlayan bir Peygamberdi (sav) kendisi, Allah'ın selat selamı üzerine olsun. Ve çevresindeki herkes onu kendi canından çok severdi. Sahabelerin söylediğine göre; Peygamberimiz (sav) konuşurken o kadar dikkatle ve odaklanarak adeta söylediklerini içercesine dinlerlermiş ki, 'sanki başımızda bir kuş varmış da ürküp kaçmasın diye nefes bile almadan beklerdik onu' derlermiş... Ne büyük sevgidir bu, ne büyük hatır!
Çünkü O (sav) çok kibardı, nazikti, tertemizdi, kendisine seslenen her kim olursa olsun durur, vücuduyla dönüp mukabele ederdi. Onun (sav) gözlerinde eksilmez bir hüzün olurdu, hatta tebessüm ederken bile... Çocukları bile kırmazdı, onların halini hatırını sorar, hiçbirini gözden kaçırmazdı. Çocuklar bile aşıktı Ona (sav)...
O, bir sevgi peygamberiydi.
Arkadaşlığın hatırını sayar, hiç kimseyi ilgisiz, alakasız bırakmazdı. Hatta tarihler; Yahudi bir komşusunun, O evden çıktığında rahatsız olması için yollarına dikenler attığını, bir gün yolda dikenleri görmeyince, komşusunun kapısın çalıp, 'ne oldu nasılsın' diye hal hatır ettiğini, komşusunu hasta yatakta yatar görünce, şifa temennisinde bulunduğunu, bunun üzerine bu rikkat ve şefkat karşısında komşusunun Müslüman oluverdiğini yazarlar...
Onun (sav) ilk yoldaşları toplumun zayıf halkası dediğimiz kesimlerdi; yoksullar, köleler, kadınlar, dullar, çocuklar ve en çok da gençler... Ona ve anlattığı Hak Dine, öyle bir sevgiyle bağlandılar ki; ardından bu sevgi onları, birbirini sevmeye de götürdü. Toplum olarak 7.yy Mekke'sinde sertlik hakimdi, kast sistemi olmasa da insanlar köle ve hür, zengin ve yoksul, kadın ve erkek gibi çok keskin ve kat edilemez tabakalara ayrılmıştı. Çöl kanunlarının ilkesi gereği, en ufak sürtüşmede bellerindeki kılıçlara sarılan, şereflerine, sülalelerine asla söz ettirmeyen bir toplumdu Mekke ahalisi... Ama o silahşör ve sert insanlar toplumundan, birbiriyle her an dayanışma içinde olan, birbirine sevgiyle bağlı bir toplum inşa edebildi. Kuşkusuz bu; anlattığı hakikatin tesiriyleydi. Allah Teala'nın sözleri, insanların kalplerini dönüştürüyordu. Ve Peygamber Efendimizin güzel ahlakı... O savaşkan insanların kalplerini birbirine bağlamıştı... Ahaliden topluma, klandan devlete dönüşecekleri gücün sırrı buradaydı...