Fedakarlık aile fotoğrafının neresinde

Çekirdek aile, aile ile ilgili tüm konuşmalarımızda, ana esas olarak yer alıyor. Halbuki bizlerden bir kuşak öncesinde böyle değildi bu; evlerimizde birer hala, dayı, büyükanne, büyükbabaya her zaman yer vardı. Gerçi şimdi tekil yaşama örnekleri özendiriliyor özellikle 1+1 şeklindeki tüm şehir mimarisinde, bu da ayrı konu. Ailelerimiz gerçekten de karı-koca ve çocuklardan mı ibaret

Aile tartışmaları gündemi tutmaya devam ederken, tartışmanın odağında her seferinde olduğu gibi yine; kadın-erkek güç ilişkisi yer alıyor. İki cinsin karşılıklı gövde gösterisine dönüştürülen güç geriliminden mi ibarettir aile hukuku Hasbelkader aynı evi paylaştığımız teyze, hala, büyükanne, büyükbaba gibi fertler, halen aileden sayılmakta mıdır yoksa onlar süresi mahdut konuklar mıdır Evlenmeyenleri veya evlenip de çocuk sahibi olmayanları nasıl tanımlayacağız Güç ilişkisi üzerine kurulan tüm yapılarda olduğu gibi, bu kişiler ancak paraları veya mülkleri olduğu zaman mı bir yer edinebilecekler ailelerimizde Ya herhangi bir varsıllıkları veya sosyal güvenceleri yoksa, onları kimler olarak göreceğiz

Egoizm çağımızın keyif ve zevk anlayışını biçimlendiriyor. Carpe di em anlayışında aslında kendinden başkasına yer vermeyen, alan açmayan egoist bir insan teki var. Modern düşünce, şüphe ve güvensizlik üzerine inşa edildi. Bu bakış açısı; kendimiz dışında herkesi öteki, yabancı, hatta düşman olarak görmeyi öğretti bize. Hukuk, adeta nükleer yalnızlığı içinde, giderek tek başınalığı artan insanı, korumak adına şekillenirken, geleneksel aile de giderek küçüldü. Hem ekonomik çevrenin dayattığı zorunluluklar hem de dünyaya bakışımız daha ben merkezli oldukça, geniş aile kırsala kovuldu, çekirdek aile fikri iyiden iyiye perçinlendi.

Geçtiğimiz gün annemlerdeki eski kitapları elden geçirirken eski ansiklopedilerimize rastladım. 70'lerdeki ilkokul ansiklopedilerinde, evlerin bir köşesinde gazete okuyan dedeler, örgü ören nineler, ara sıra odalarda gözüken kediler olurdu mesela. Çocukluk dünyasının görsel evreninde, ev dediğimiz şeyin içinde geniş aileler yaşardı. 80'lerdeki çocuk ansiklopedilerindeyse, büyükanneler ve büyükbabalar, artık yaz günlerinde ziyaretine gidilen bir uzaklıkta yaşıyordu. Derslerimizde nine ve dedelerimize yazacağımız kartpostallar, mektuplar öğretilirdi. Aile büyükleri uzakta ama halen ilişkinin kuvvetli olduğu kimselerdi. 90'ların ikinci yarısından itibaren bilgisayar ve mobil telefon hızla girdi hayatımıza. 2000'lerdeyse, artık büyükanne-babaları bırakın, aynı evin içinde kendi çocuklarımızla mesajlaşmaya başladık.

Dijital çağın aile ve akrabalık ilişkilerine vurduğu darbeyi göz önüne almadan, aile konusunu kadın-erkek hesaplaşmasına hapsediyoruz ne yazık ki.

50'lerindeki arkadaşlarımızla buluştuğumuzda artık daha çok hastalıklarımızı konuşmaya başladık. "Biz yaşlandığımızda nasıl bir hayat süreceğiz" diye soruyoruz birbirimize. Dikkat ederseniz aile tartışmalarında, yaşlılık konusu hiç gündeme gelmiyor. Oysa ülkemiz birkaç yıl içinde yaşlı nüfusu yüksek olan ülkeler arasına giriyor. Çevremizde giderek sayısı artan hiç evlenmemiş, boşanmış ya da eşi vefat etmiş arkadaşlarımız var. Onlar bu tartışmanın neresinde Sanki yoklarmış gibi nobranca sürdürüyoruz konuşmalarımızı.