Yeryüzünde yaşanan önemli olayların kültür ve sanat hayatındaki karşılıkları, daha sonraki zamanlarda, o yaşanmışlıkları daha iyi idrak edebilmemizi sağlarlar. Yazılmış bir şiir, çekilmiş bir sinema filmi, söylenen bir marş, bizi o dönemin ruhuna çağırır... Doğu dünyası ya da Batılı olmayan medeniyetler diyelim, yaşadığımız büyük çalkantıları, büyük dönüşümleri, maruz kaldığımız ciddi hadiseleri kayıt altına almak konusunda çok istekli olmamışızdır. Bu yüzden insanlık ve dünya hafızasını yazanlar hep Batılılar olagelmiştir. Doğuyu onların ağzından okumak durumunda kalan bizim gibi coğrafyalar ise, ne yazık ki ciddi hafıza tutulmalarına düçar kalmışlardır. Self-oryantalizm dediğimiz şey tam da budur; kendini Batılı bir seyyahın, sosyoloğun ağzından öğrenmek ve bu çizilmiş mağlubiyetleri, gerilikleri, biçimsizlikleri hiç soru sormadan kabullenmek, üstlenmek, ne yazık ki kendinden nefret etmek sonucunu getirmiştir çoğumuza.
Doğu, zamana saygı duyar, kaderin bir rüzgarıymışçasına boyun eğer... Batı ise zamanı hükmü altına alır, onu dilediğince yazar, kayıt altında tutar...
Gazze'de tüm dünyanın şahitliğinde 2 yıldır devam eden İsrail'in patronajında devam eden soykırımın insanlık hafızasında bir izdüşümü, bir karşılığı olmalıydı diye düşünürken, güzel bir kitap serisi geldi önümüze: "Darüsselam Kudüs"... Diyanet İşleri Başkanlığımızın himayesinde basılmış bu kitabı kütüphanenizin en gözde rafında olduğu kadar, kalbinizin en gözde köşesinde saklayınız!
Darüsselam Kudüs adlı 3 ciltlik eserin editörü, Doç. Dr. Nihal Şahi Utku hanımefendiyi ve bu bağlamda emeği geçen herkesi tebrik etmek gerek. "Niçin darüsselam" diyecek olursanız, barış şehri adını almış Kudüs'ün tarihine bakmak gerekir derim. Barış şehri, selamet diyarı Kudüs'ün insanlık tarihinde geçirdiği dönemler, dönemlerin sosyolojisi, siyaset tarzları, demografik ve etnik yapılarıyla birlikte düşünüldüğünde, aslında insanlığa büyük ibretler vardır.
Hz. İbrahim ile Kudüs-ü Şerif'te birleşen dinler, yani Musevilik, Hristiyanlık ve İslam, Kudüs kentinde adeta mukaddesatın zaman içinde birbirinin ardı sıra gelmiş tarihi kısımlar, gibidirler. Kudüs, bu bakımdan bir dinler tarihi müzesidir aynı zamanda.
Dünyanın merkezindeki ağır küreye benzer bir "mapa-mundi" ana-haritayı kurar Kudüs, yer kabuğunun merkezidir. Ve bu yüzden tarih içinde imtihanları da her zaman ağır olmuştur.
Bizim medeniyetimizin tarihsel bakış açısı, tamamlayıcılık, bütünleştiricilik, tevhid üzerinedir. Bizim bakış açımızda semavi dinler de birbirlerinin ardından gelerek, Yaratıcının insan-ı kamile yani Peygamberimiz Hz. Muhammed'e hitabı ile tekamül ederek tamamlanmıştır.
Bizim terbiye, görgü ve en önemlisi iman halimizde, daha evvelki peygamberleri yadsımak veya reddetmek değil, hepsine saygı duymak esastır. Çünkü onlar insanlığa peyder pey inzal olan hakikatin menzilleridir.
Batı dünyasının bilimsel bakışı ise toplamaya ve tamamlamaya değil de ayrıştırmaya, küçük parçalara bölmeye dayalıdır. Dolayısıyla Batı ilahiyatlarındaki kesintiye, şüpheye ve redde dayalı bakış açısı, İslam medeniyetine her vakit gözlerini kapatmıştır. Aslında bu tarihi açıdan büyük bir ıskalamadır. Asrımızın şifa arayan meselelerinin başında gelen selamet, huzur ve barış; başkalarının varlığını reddetmekten değil, başkalarıyla bir arada yaşayabilmenin sırrına vakıf olmakta yatmaktadır.