Azerbaycan-Rusya ilişkileri bir süredir inişli-çıkışlı bir rotada seyrini sürdürüyor. Esasında, Azerbaycan havayollarına ait 8243 sefer sayılı uçağın elim bir olay neticesinde düşmesinden bu yana Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Rusya'nın Azerbaycan'dan özür dilemesi, suçluların cezai sorumluluklarının tespiti ve Rusya'nın Azerbaycan devletine, yaralı yolculara ve mürettebata tazminat ödemesini talep ediyor. Bu trajedinin ardından ikili ilişkilerde sular hiç durulmadı. Rusya'nın Azerbaycan medyasına ve telekomünikasyon altyapısına yönelik siber saldırıları, Bakü'deki Rus kültür merkezi ve Sputnik ofisinin kapatılması, Aliyev'in Moskova Zafer Günü geçidine yapacağı seyahatin iptali, Rusya'nın Azerbaycanlılara yönelik baskınları ve Bakü'nün buna yönelik tepkisi ile sular hiç olmadığı kadar sert dalgalara dönüştü. Rusya'nın Ukrayna'daki Azerbaycan'a ait enerji tesislerine yönelik saldırıları ise son damla olmasa da ikili ilişkilerin seyrini daha da kırılgan hale getiren bir hamle oldu.
Rusya'nın 6 Ağustos'ta Orlivka gaz kompresör tesisine, 8 ve 18 Ağustos tarihlerinde ise Şahit İHA'larıyla Odessa'daki SOCAR'a ait enerji tesislerine yönelik saldırılarda Ukrayna'nın enerji altyapısı ağır hasar aldı. Orlivka saldırısı sonucunda çıkan yangında ana gaz boru hattındaki hasardan dolayı 2 bin 500 tüketicinin elektriğinin geçici olarak kesildiği bildiriliyor. Söz konusu saldırı sonucunda Trans-Balkan Koridoru üzerinden sağlanan Azerbaycan doğal gazının akışının zayıflamasının, kış öncesi gaz rezervlerini olumsuz etkileyeceği ifade ediliyor. Rusya 8 ve 18 Ağustos tarihli saldırılarda ise SOCAR'a ait 17 tankın tamamını imha etti. Saldırı sonucunda 16 bin metreküpü aşan depolama kapasitesine sahip petrol üssü hasar görürken, dört işçi de yaralandı. Bu saldırılar neticesinde Bulgaristan, Moldova ve Romanya gibi ülkelerde yakıt arzında sorunlar doğabileceği ifade ediliyor.
Rusya'nın Amacı ve Azerbaycan'ın Tepkisi
Ukrayna, Rusya'nın enerji altyapısına yönelik saldırılarına karşılık, Trans-Balkan Gaz Koridoru üzerinden Azerbaycan'dan gaz ithalatını artırarak, Avrupa'nın Rusya bağımlılığını kırmayı ve alternatif hatlar oluşturmayı hedefliyordu. Fakat Haziran ve Eylül aylarında Macaristan'daki RBP ticaret platformunda yapılan ihaleler, Romanya ve Moldova'daki yüksek transit tarifeleri ve son olarak SOCAR tesislerinin İHA saldırılarıyla vurulmasıyla, Temmuz-Ağustos aylarında sembolik miktarda gaz ithal edilebildi. Ukrayna için yeni bir tedarikçi rolünü üstlenmeyi uman Azerbaycan'ın güvenilir bir enerji köprüsü olma imajı zarar gördü. Söz konusu saldırılarla Rusya, kendisine alternatif olabilecek hatların güvenilmez olduğu savını ön plana çıkarırken, kış öncesi Azerbaycan gazından mahrum kalmak Ukrayna için kırılgan hale gelen enerji güvenliğine bir darbe daha anlamına geliyor. Enerji altyapısını hedef alan saldırıların askeri sonuçları sınırlı olsa da siyasi mesajı güçlü eylemler olduğu unutulmamalı. Rusya, Azerbaycan ve Ukrayna'ya işbirliklerinin sembolik olmaktan öteye gidemeyeceğini ifade etmiş oldu.
8 Ağustos'taki saldırı sonrasında Ukrayna'ya 2 milyon dolarlık insani yardımda bulunacağını açıklayan Azerbaycan'dan, 18 Ağustos saldırısı sonrasında Azerbaycan'ın Ukrayna'ya silah satışı desteğinde bulunması ve Ukrayna'daki Azerbaycan varlıklarının korunması için destekte bulunulması gibi hususlara yönelik sesler yükseldi. Fakat, Azerbaycan'ın Rusya'ya yönelik somut bir yanıt vermesi, zaten kırılgan bir zeminde seyreden ilişkileri zora sokacaktır.
Rusya-Azerbaycan İlişkilerinin Gelecekteki Seyri
Azerbaycan-Rusya ilişkileri son dönemde tarihsel bağların ve jeopolitik çıkarların ötesine geçen bir kırılganlık sürecine girmiştir. İlişkilerdeki gerilim hattı, Azerbaycan Havayolları'na ait yolcu uçağının Rusya'nın Pantsir-S1 hava savunma sistemi tarafından vurulmasıyla aktif hale geldiği düşünülse de bu gelişme aslında daha derin bir sürecin görünen yüzüdür. Nitekim ilişkilerdeki ilk çatlak, Rusya'nın İkinci Karabağ Savaşı'ndaki edilgen tutumuyla belirmişti. Geleneksel olarak Ermenistan'ın güvenlik garantörü rolünü üstlenen Moskova, savaşa doğrudan müdahil olmaktan kaçınarak, bölgesel dengelerdeki "hakem" kimliğini ciddi biçimde aşındırdı. Bu tavır yalnızca Erivan'da değil, Bakü'de de Rusya'ya dair güveni zedeledi. Savaş sonrasında Karabağ'a konuşlandırılan Rus barış gücünün çatışmaları önlemede yetersiz kalması, Moskova'nın "bölgesel düzen kurucu" rolünü daha da tartışmalı hale getirdi. Ermenistan, Batı ile siyasi ve güvenlik eksenli ilişkilerini yoğunlaştırırken, Azerbaycan da Türkiye'nin güçlü desteği ve enerji diplomasisi aracılığıyla Batı ile entegrasyonunu derinleştirdi. Böylece Güney Kafkasya'da, Moskova'nın nüfuz alanını daraltan yeni jeopolitik açılımlar gündeme geldi.
"Rusya ve İran'ı dışlamaya yönelik bir Batı Projesi" olarak nitelendirilen TRIPP (Trump Route for International Peace and Prosperity) anlaşması meselesi, halihazırda son derece hassas bir aşamadan geçmekte olup Azerbaycan'ın jeopolitik kırılganlık noktalarından birini teşkil etmekte. Henüz kırılgan bir zeminde ilerleyen barış görüşmelerine Rusya'nın müdahale etme ihtimali, yalnızca bölgesel istikrarı zedelemekle kalmayacak, aynı zamanda Azerbaycan'ın Orta Koridor'daki kritik jeopolitik ve jeostratejik konumuna da ciddi bir darbe vuracaktır. Moskova yönetimi barış anlaşmasını "olumlu bir gelişme" olarak nitelendirse de, yabancı aktörlerin Güney Kafkasya'ya müdahalesinin bölgesel istikrarı tehlikeye atabileceğini vurguladı. TRIPP'i zayıflatmak amacıyla Rusya'nın sahadaki avantajlarını kullanabileceği unutulmamalı.