Gerçeksizliğin konforu

Darbe, tezgah, kumpas...

Bunları duyduğumuzda yaralarımız kabuk atmaya başlıyor.

Acılı, sancılı günlerimize dair "geçti artık" hissiyatımız pörsüyor.

Damarlarımızın tamamı ezberlendi. Hangisine basılınca biliniyor.

Olayı konuşalım.

Kişileri tartışalım.

Kolay bu...

Hem de müşterisi çok!

Sonuç

Bir meseleye altı ayrı cepheden, 360 derece bağlamında sayısız açıdan bakabiliriz.

Gördüğümüz gözümüz kadar.

Gözümüzün neyi, nasıl görmesini istiyorsak, o...

Herkes böyle yapınca "birbiriyle çarpışan sonsuz sayıda doğru" etrafımızı kuşatıyor.

Buna "gerçeksizliğin konforu" diyelim.

İçine düşeni gevşeten, tembelleştiren, anlamsızlaştıran "gönüllü faydasızlık" bataklığı...

Debelen dur!

Hep birinci sırada...

Öyle olmalı...

Bu toprakların yakın, uzak tarihine "neresinden bakarsanız bakın" bunu görürsünüz.

Güvenliğe duyduğumuz ihtiyaç alınyazımız gibi vazgeçilmezimiz.

Varsa...

O temel üzerinde ikinci, üçüncü, dördüncü sıradaki meselelerimizi konuşabilme şansı bulabiliyoruz.

Yoksa...

Konu kapanmıştır.

Sağır duymaz uydurur.

Gözü de kararmışsa...

Dili gerçeğe tövbeliyse...

Eyvah!