"Başımıza ne geliyorsa nüfus artışından geliyor!"
Bunu söyleyen kim
Rahmi Koç.
Bilen bilir, 28 Şubat sürecinde bir yandan yasaklarla, diğer yandan da "nüfus" kampanyalarıyla uğraşıyorduk.
Sayın Koç ve onun dünya görüşündekiler "Nüfus artış hızının mutlaka frenlenmesi, geriletilmesi gerektiğini" öne sürerken…
Biz, Türkiye'nin nüfusunun fazla olmadığını, sıkıntıların büyük ölçüde "yönetim zafiyetinden" kaynaklandığını söylüyorduk.
Bu ülkenin kaynaklarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilmediğini…
Müthiş bir gelir adaletsizliği ve israf düzeninin olduğunu…
Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in ifadesiyle "Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul" ortamında yaşadığımızı belirtiyorduk.
Fertlerin yeterli eğitimi alamamalarının nüfus fazlalığı değil, sistem sorunu olduğunu vurguluyor…
Nüfus yoğunluğu bizden çok daha fazla olan 'Üretim Devi Almanya' örneğini vererek, "Mesele verimlilik meselesi, nüfusu azaltarak verimliliği arttıramazsınız!" diyorduk.
"Nüfusu azaltalım, kişi başına düşen geliri arttıralım!" söylemine karşı çıkıyorduk.
***
O günlerin güç odakları "nüfusu frenleme çalışmalarına" fena halde ağırlık veriyordu.
Mesela…
Temel ihtiyaç maddelerini temin etmekte güçlük çeken vatandaş, "vazektomi" (kısırlaştırma) istediğinde, işini bedavadan halledebiliyordu.
Kamunun televizyon kanalı ile o günün güçlü özel medya organları da "nüfus artış hızının" frenlenmesine, nüfusun yaşlanmasına tam destek veriyorlardı.
Sonra, gel zaman git zaman…
Ara dönem koalisyonlarını ardından, iktidara tek başına, hem de neredeyse üçte ikilik Meclis çoğunluğuyla Ak Parti geliyordu…
Ak Parti iktidarının ilk yıllarında sokaktaki vatandaşın ekonomisinde çok belirgin rahatlamalar dikkat çekiyordu.
Orta direk, lüks daire ve sıfır otomobil taksitlerine giriyordu.
Bir giydiğini bir daha giymiyor, harcadıkça harcıyordu.
İcabında borca girerek tatillere çıkıyor, mobilyanın en güzelini alıyor, nişanın-düğünün en kralını yapıyordu.
Biz o günlerde yine "ikaz"larda bulunuyorduk.
"Pakistanlılar kadar üretip, İsviçreliler gibi harcamanın sonu yok!" diyorduk.
Üç kuruş kazanıyorsak, bir kuruşunu tasarruf etme ihtiyatından da vazgeçmiyorduk.
Sokaktaki insanın ekonomik bakımdan "borçlanarak da olsa" rahatladığı bir süreçti o.
İnsanoğlu rahatladıkça daha fazlasını arıyor, malûm.
O süreçte gördüğümüz arızalardan biri de insanımızın az çocuklu aile modeline geçmesiydi.
Hane nüfusları azalıyordu…
Yaşlılar huzurevlerine atılırken, artış oranları gittikçe azalan çocuklarımız da kreşlerde büyütülüyordu.
İnsanımız, maddi durumu iyi olsa da çok çocuk yükünü taşımak istemiyordu.
Nüfus artış hızı azalıyor, ülke bu bakımdan Sayın Koç'un istediği noktaya doğru gidiyordu.
Ve günün birinde…
(Bir önceki) Aile Bakanı Derya Yanık, Avrupa'nın 100-120 yılda yaşadığı yaşlanma sürecini Türkiye'nin 20-25 yılda tamamladığını, yani onlardan 4-5 kat hızlı yaşlandığımızı