CHP'nin başarısı

Yerel seçim sonuçlarıyla birlikte Cumhuriyet Halk Partisi yıllar sonra ilk kez birinci parti konumuna yükseldi. Bu gerçekten önemli bir başarı. Oyların bir bölümü tepki oyu da olsa yine de büyük başarı.

Açıkçası yerel seçimlerle ilgili birçok değerli analiz yapıldı. Bu analizlere şöyle bir katkı sunmak isterim:

Bu seçimin iki önemli sonucu olduğu düşüncesindeyim. İlki güç dengesinin bozularak AK Parti'nin yıllar sonra ikinci parti konumuna gerilemiş olmasıdır. Bu konunun altında yatan dinamikleri önceki yazılarda detaylıca belirttim.

İkinci sonuç da klasik CHP seçmeni dışında kalan kesimlerin CHP'ye oy vermesidir.

Klasik CHP seçmeni dışında muhafazakârlar, milliyetçiler gibi toplumun birçok kesiminden CHP'ye oy verilmesi önemli bir sonuç... Özellikle de seçmenin perdenin arkasında genelde tarif edilen alerjileri bir kenara bırakıp CHP logosuna mührü vurması detaylıca üzerinde durulması gereken bir hadise olarak belirtilebilir.

Pazarlama deyimiyle CHP'nin kemik seçmeni dışındaki kesimlere ilk defa penetrasyon sağlanmış oldu. Yani zor olan başarıldı. Belli kalıpların dışına çıkılabildi. Bir anlamda belli başlı yargılar kırıldı, bir takım blokajlar çözüldü.

Önceki yazılarımda da belirttiğim üzere bu durumun ayak sesleri 29 Ekim kutlamalarında gelmeye başladı.

29 Ekim kutlamalarında sokaklara çıkanlar sadece bir kesimden değildi. Kalabalıklar her kesimden, her görüştendi. Atatürk'ü seven, Cumhuriyet'i önceleyen, hukuk önünde eşit olmak isteyenlerdi. Önemli olan sosyolojideki bu değişimin iyi okunabilmesiydi.

Öte yandan bu kesimler CHP özellikle iyi politikalar ürettiği için değil, bundan sonrasında CHP iyi politikalar üretsin diye CHP'yi seçti. Ayrıca kendi partisinden ümidini kesen bazı kesimler ilk defa bu tarafa bir şans vermek istedi.

Kuşkusuz seçmenin CHP'ye yönelmesinde İmamoğlu, Yavaş ve Özel'in payı büyük. Bu noktada asıl kazandıran taban siyasetidir, Türkiye İttifakı'dır. Burada en önemlisi 'benim seçmenim', 'benim tabanım' diyenlerden uzak durarak ittifakın tüm tabanlara seslenilerek yapılmasıdır. Açıkçası başarının da asıl geldiği yer burasıdır.

Zira uzunca bir süredir genel olarak seçmen görmezden gelindi ya da unutuldu. Seçmen adına kararlar verildi, aslında verilmiş gibi yapıldı. Seçmen adına birtakım plan, programlar yapıldı. Ama dediğim gibi burada gerçekte seçmen yoktu.

Ne zaman ki gerçekten seçmene dokunuldu. Ne istediği, ne istemediği tam olarak anlaşıldı ve ona göre adımlar atıldı. İşte o zaman seçmen de bu tarafa doğru adımını attı. Gönül kapılarını açtı. Bunu da yaparken bunlar CEHAPE'li demedi. Çünkü seçmen asıl belirleyici, baş aktör olduğunu hissetti.

Hatırlayalım Altılı Masa tecrübesini. Açıkçası farklı yapılardan gelen partilerin bir masada yer alması çok değerliydi. Buna hiçbir sözüm yok. Keşke başarılabilseydi. Yalnız buradaki süreç yanlış yönetildi. Aday belirlemeden tutun da masadan kalkmalar, tartışmalar vs. Bir taraftan da birçok değerli ortak belgeler hazırlandı. Ama bir eksikle Bunların içinde seçmen hemen hemen yoktu denilebilir.

Bunu söylüyorum zira sahada seçmene bu konuları sorduğumda çoğunlukla ya haberi yoktu ya da yarım yamalak biliyordu. Genelde belirttikleri ise masadaki tartışmalardı.

Dolayısıyla CHP'nin seçmene aracısız olarak ulaşması önemliydi. Tabii bunun öncesinde CHP'nin kurultaya gitmesi ve bu süreci iyi yönetmesi ve lider değişiminin de önemli olduğu düşüncesindeyim.

Bu noktada bir parantez açmak isterim:

Uzunca bir süre CHP'nin rekabet yeteneğinde, bir anlamda performansında sıkıntılar mevcuttu. Örgütteki motivasyon düşüktü. Bir anlamda kararların genel olarak yukarıda alındığı, aşağıdan gelen önerilerin duyulmadığı bir yapı.

Özellikle gerçek gündemden ziyade çoğunlukla partinin gündeminin konuşulması en önemli sorunlardan birisiydi. Bu durumda parti içinde rasyonel kararların alınması da pek beklenemez.

Ayrıca partideki ekiplerin çoğunlukla toplumda yeterince karşılığı olmayan siyasetçiler olması da başka bir sıkıntı olarak belirtilebilir.