8 Şubat 2025 tarihli yazıdaki şu bölümü özellikle belirtmek isterim.
"Devlet Bahçeli'nin belirttiği terörsüz Türkiye söylemi hiç şüphesiz önemli ve değerli… Öte yandan bu açıklamayı Bahçeli dışında başka bir aktör yapmış olsaydı büyük bir tepkiyle karşılaşılabilirdi. Şunu özellikle belirtmek isterim: Umarım bu süreçten silah bırakma gibi olumlu sonuçlar ortaya çıkar. Yalnız silah bırakmanın sadece örgüt ile ilgili değil ardındaki birçok ülkeyle de ilgili olduğu görünüyor. Dolayısıyla bu mesele kolay bir mesele değil."
Aradan yaklaşık 6 ay geçti ve bugünde aynı noktada olduğumu belirtmek isterim.
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin bu süreçte çok stratejik bir aktör olduğunu özellikle belirtmek isterim. Bahçeli dışında başka bir liderin buna Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı da dâhil ederek şu söylenebilir: Bu süreçte liderlerin ciddi tepkilerle karşılaşabileceği belirtilebilir. Açıkçası kalabalıklar Bahçeli'ye de kızıyor yalnız kızsa da bir kulağı ile Bahçeli'yi dikkatle izliyor ve dinliyor.
Neden böyle söylüyorum
Son dönemde sahada Terörsüz Türkiye süreci ve bu doğrultuda kurulan komisyon ile ilgili sorular sordum.
İlk bakışta şunu söyleyebilirim; konu zor bir konu. Öyle üç beş açıklamayla geçiştirilecek bir konu değil. Bu konuda açıklama yapan yöneticilerin çok dikkat etmesi gerektiği düşüncesindeyim. Zira zihinlerde süreç ile ilgili birçok soru işareti olduğu muhakkak.
Son dönemde yayımlanan araştırmalarda toplumun sürece desteğinin zayıf olduğu görünüyor. Dolayısıyla özellikle kalabalıkların sürece mesafeli durmasının cevaplarını bulmaya çalıştım. Bu doğrultuda derinlemesine soru-cevaplarda ortaya birçok korkunun saçıldığı söylenebilir.
En büyük korku bu süreçle birlikte bir oldubitti olasılığı... Bir anlamda yapılacakların şeffaf bir şekilde ortaya konmamasından korkuluyor. Ve sembolik bir silah bırakmanın yeterli olmayacağı belirtiliyor. Konu hemen Fırat'ın doğusundaki yapılanmaya getiriliyor. Buradaki belirsizliğin süreci olumsuz etkilediği vurgulanıyor. Dolayısıyla sürece güven de duyulmuyor. Birçok soru işaretiyle birlikte özellikle Bahçeli'nin ne dediğine bakılıyor.
Diğer taraftan 29 Aralık 2024 tarihli yazıda şunu belirtmiştim:
"Şu bir gerçek ki Suriye genelinde çok fazla kontrol edilemeyen faktörün olduğu görünüyor. Buradaki en önemli soru Suriye'nin bütünlüğü korunabilecek mi Bu sorunun cevabı şu an itibariyle belli değil doğrusu."
Bu bağlamda Suriye'nin bütünlüğünün korunması meselesi ve PYD/YPG'nin zikzakları da kalabalıkların dilinde. Ayrıca son dönemde kontrol edilemeyen faktörlerin harekete geçtiği de söylenebilir.
Hâlihazırda bölünme tehdidinin en uzağında olduğumuz yorumları yapılsa da süreçle ilgili diğer bir korkuda bölünme korkusu. Burada Osmanlı'nın parçalanması süreciyle birlikte kolektif hafızamızda yer alan bölünme korkusunun da etkili olduğu söylenebilir. Ve derinlemesine soru-cevaplarda Orta Doğu ülkelerinin karışık hallerinden örnekler veriliyor. Örneğin; Irak, Suriye, Libya, hatta İran ve diğer Orta Doğu ülkelerinin sıkıntılı hallerinden bahsediliyor. Dolayısıyla yaşanan bu sürecin çok ciddi sonuçları olabileceği yorumları yapılıyor. O yüzden de sürecin "şeffaf" bir şekilde yürütülmesi ve bu noktada süreçle ilgili yöneticilerin de dillerine çok dikkat etmesi gerekiyor.
Ayrıca İmralı'yla ilgili umut hakkı ya da suça bulaşmış teröristlerin bir oldubittiyle af kapsamına alınması tartışması da sürece güvensizliği tetikliyor denilebilir.
Diğer bir konuda anayasa değişikliği ile ilgili tartışmalar. Anayasa maddelerinin değişmesiyle ilgili tartışmalarda kalabalıkların sürece güvensizliğini tetikliyor. Ve bu güvensizlik hali de ortaya dökülen korkuları besliyor, bir anlamda korkuları büyütüyor denilebilir.
Öte yandan sürece güvensizliği besleyen bir diğer konuda "adalet" sorunu. Özellikle muhalefete yönelik orantısız muamelelerin kalabalıklar nezdinde olumsuz algılanması.