Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından birden sokaklar özellikle gençlerle dolmaya başladı. Bununla beraber orta yaştan gruplarda vardı, yalnız sayıları çok belirleyici değildi.
Asıl şaşırtıcı olan bu gençlerin birden sokaklara inmesiydi. Açıkçası gelen tepkilere bakınca hükümet dâhil kimsenin beklemediği bir gelişmeydi.
Oysaki bu denli ağır baskı ikliminde bir yerden bir çıkış noktasının olacağı aşikârdı.
Ayrıntılara geçmeden önce şunu belirtmek isterim:
Gençlerin sokağa inmesinde İmamoğlu'nun tutuklanmasına olan tepki çok büyük. Bu durum seçmen iradesine yapılan bir darbe olarak görülüyor. Milyonların seçtiği bir başkanın bu şekilde tutuklanması
İmamoğlu atanmış değil seçilmiş bir başkan
Dolayısıyla İmamoğlu'na yapılan bu muameleyi kalabalıklar çoğunlukla kendilerine yapılmış bir muamele olarak görüyor.
İşin gerçeği bu tutuklama seçmenin 'haysiyetine, onuruna' dokunmuş vaziyette.
Sokağa çıkmada elbette birçok sebep bulunmakta, yalnız asıl sokağa çıkmayı ateşleyen sebep seçmenin kendi iradesinin yok sayılması. Açıkçası burada ciddi bir "içerlemenin" olduğu düşüncesindeyim. Yani bu duygu çok ağır bir duygu...
O yüzden de ön seçime milyonlar akın etti. Burada elbette başta İmamoğlu'nu desteklemek için geldiler ve bir taraftan da iradelerine sahip çıkmış oldular.
Bir anlamda "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" dediler.
Ve hukuka bağlılıklarını gösterdiler. Özellikle de 'hukuk önünde herkes eşittir' cümlesinin altını çizdiler.
Bu noktada İmamoğlu ve diğer liderleri takip eden bir yazar olarak şunu söyleyebilirim
İmamoğlu'nda hâlihazırda liderlik özelliklerinin mevcut olduğu ve özellikle kolektif empati konusunda iyi olduğu söylenebilir. Bunu birçok yazıda da belirtmiştim.
Bu saatten sonra diploma vs. konuları nasıl bir yöne evrilecek bilmiyorum, yalnız bildiğim şudur: İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı seçiminde önemli adaylardan biri olduğu düşüncesindeyim. Açıkçası bu olaylar İmamoğlu'nu daha da güçlendirmiştir. Özellikle bu denli baskıya rağmen "sağlam duruşu" dikkat çekicidir. 'Sağlam duruş, güçlü bir lider' izlenimi vermenin, bunu seçmene hissettirmenin önemli olduğu düşüncesindeyim.
Kalabalıkların sokağa çıkma meselesine dönecek olursak
Bu noktada geçen hafta yazdığım 'Ya gelmeseydi Yaren Leylek' yazısında şunları vurgulamıştım:
"Akşamdan sabaha her cümlesinde ayrıştıran, köşeleri tutmuş toksik tipler milyonların Yaren Leylek'e verdiği tepkiye iyi baksın. Ve toplumsal psikolojiyi iyi okusun."
Bunu söylerken kalabalıklarda umuda karşı ciddi bir özlem olduğu ve genel olarak yaşananlardan çok şikâyetçi olduklarını belirtmiştim.
Yani kalabalıklar durup dururken, her şey güllük gülistanlıkken sokaklara inmedi. Ki toplumsal bir hareketin ortaya çıkması da öyle kolay değildir. Bu durum bazı noktaların kemiğe dayanması anlamına geliyor.
Buradaki en önemli sebebin "baskı iklimi" olduğu düşüncesindeyim. Özellikle gençlerin en çok belirttiği kavram "baskı".
Özgürlüklerin giderek tırpanlanmasından çok şikâyetçiler.
Ve asıl yaşanan hukuksuzluklara öfkeliler.