Güneş batmış, gündüz geceye küsmüş, can acıda imiş
Zaman durmuş, kör kuyular dile gelmiş, can zindanda imiş
Nehirler dertleri dökmüş, sular susmuş, can divane imiş
Tenler buz gibi, aynada siluetler karanlık, can perişan imiş
Bulutlar akıtır gözyaşlarını Gazze'ye, karlı dağlar çok uzakta imiş
New York, Paris, Londra, Glasgow, Barselona, İstanbul gibi birçok şehirde milyonlar sokaklara döküldü, soykırıma hayır dedi, Filistinlilerin acılarına ortak oldu ama maalesef tüm bu çabalara rağmen İsrail'in zulmü bitmedi, artarak devam etti. Meydanlarda kitleler bu vahşete karşı çıksa da maalesef birçok devlet İsrail'in yanında durdu.
Batı'nın dilinden düşürmediği 'özgürlük, demokrasi, insan hakları' gibi kavramlar paramparça oldu.
Ambargoların ya da boykotların bu olaylarla birlikte daha da hızlandığı, malların serbestçe dolaşımı ya da mülkiyet haklarının korunması gibi konularda bariyerlerinoluştuğu söylenebilir. Bu gelişmelerde Rusya-Ukrayna savaşının etkisini de hatırlatmak isterim.
Ve tüm bunlar olurken bir taraftan da 'devlet' kavramının ağırlığı artarak hissedildi denilebilir.
Ayrıca Birleşmiş Milletler gibi birçok örgütünde işlevsizliği gün yüzüne çıktı.
Dolayısıyla içinde bulunduğumuz düzende ciddi sıkıntılar yaşanırken bir taraftan da yeni bir düzen arayışı, yeni bir yapılanma ihtiyacı hiç olmadığı kadar hissedildi.
İşin özü bir yönetimci olarak şunu söyleyebilirim. Hepimizin de dillendirdiği üzere uluslararası sistemim çatırdadığı bir vaziyet ile karşı karşıyayız. Birçok konuda bariyerler ile karşı karşıyayız.
Bu noktada siyaset bilimcilere sormak isterim: Demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi kavramların ciddi şekilde yara aldığı bu süreçte ilgili kavramlar kendilerini yenileyebilecek mi ya da bu kavramların yerini başka kavramlar mı alacak
Öte yandan doğa boşluk kabul etmiyor. Yaşanan yıkımlar yeni yapılanmaları da beraberinde getiriyor.
Rusya ile Çin arasındaki ticari ilişkilerde ulusal para birimi üzerinden yapılan işlemlerin payının neredeyse yüzde 92'ye ulaşması, BRICS'e İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerin katılması yeni yapılanmaların ayak sesleri olarak okunabilir.
Gördüğüm başta enerji güvenliği olmak üzere birçok alanda 'güvenlik' kavramı başat faktör olarak belirtilebilir. Bu da silahlanmayı artırabilir gibi.
Bu süreçte savunma sanayiindeki gelişmelerin ne denli önemli olduğunu söylemeden olmaz sanırım.
Dolayısıyla böylesi zor bir dönemde Türkiye'nin konumu ne olacak Bu süreçte yaşanan riskler, tehditler bertaraf edilebilecek mi En önemlisi de fırsatlar, güçlü yönler ortaya çıkartılabilecek mi
Tehditler arasında Kuzey Suriye'deki yapılanma ve bu yapılanmaya silah, mühimmat, finansal desteğin devam etmesi, etrafımızdaki yakın ülkelerdeki istikrarsızlıkların artması, genel olarak belirsizliğin artması gibi birçok sorun belirtilebilir. Zayıf yönler arasında da ekonomideki olumsuzluklar söylenebilir.