Siyaseti anlamak için topluma dönmek gerekiyor demiştim bir yazıda.
Bu söyleme şunu da eklemek isterim:
Sahayı gezdikçe, duyguları deştikçe, köklere indikçe gördüm ki toplumun çoğu siyasetin bir adım, ikim adım, üç adım daha önünde.
Çoğu siyasetçinin kibirli tavrından, dar görüşünden, yalandan iş yapıyormuş görüntüsü altında hep bana hep bana demelerinden ziyade toplumun çoğu gerçekliğin peşinde.
Acıyı yaşayan bilir, derdi çeken bilir nasılsa bunların çoğunluğu bir eli yağda bir eli balda gönülleri yalan dünyada. Gerçeklikten kopmuşlar, çoğunluğun yürekleri pas tutmuş.
Oysaki toplumun çoğu en başta gerçekliğin peşine düşülmesini talep ediyor.
Bu söylediklerim teknik bir dille süslü cümlelerle, derinlik görüntüsü verilerek de elbette anlatılabilir. Yalnız asıl derinlik toplumda. Asıl derinlik duygularda, köklerde.
Örneğin Atatürk konusunda yapılan tartışmalar. Demiyorum ki bu konuda zinhar tartışma yapılamaz. Elbette yapılabilir. O dönemdeki eksikliklerle ilgili eleştiriler yapılabilir.
Bu noktada önemli olan tarafların Atatürk'ü sadece kendi gözlüklerinden görmemesi.
Toplumun çoğunluğunun şu an bunu yapabildiği düşüncesindeyim. Siyasetin hatta bazı aydın, entelektüel kesimin yapamadığını bir adım önde durarak yapabiliyor. Ve diyor ki siz de bunu görün artık.
Hep belirttiğim gibi bunu somut bir şekilde 29 Ekim kutlamalarında gösterdi. O gün sokağa çıkanlar hemen hemen her kesimden Atatürk'ü seven, Cumhuriyet'i önceleyen, hukuk önünde eşit olmak isteyenlerdi.
İmparatorluğun dağılma sürecinde yaşanan korkunun, acıların hala köklerde saklı olabileceği düşüncesindeyim. Böylesi zorlu bir süreç sonrasında en başta kurucu lider, bir anlamda bütünleştiren, toparlayan bir sembol olarak görülüyor Atatürk. Tarafların kendi okumalarının üzerine çıkarak bütünleştiren, toparlayan bir sembol olarak belirtilebilir.
Bugünkü koşullara gelirsek
Toplumun çoğunluğu şu anda çok zor koşullarla karşı karşıya olduğumuzun farkında.
Örneğin 'dışarıdaki belirsizliği, savaşları, daha çok silahlanmayı, teknolojideki tedirgin edici yükselişi, gerçek liderlik eksikliğini' gibi birçok gelişmeyi tüm ayrıntılarına vakıf olmasa da görüyor, izliyor.
Bu süreçte içerideki kırılgan ekonomiyi bizzat hissediyor, hayat pahalılığının altında eziliyor, sığınmacılar meselesinin tedirgin edici boyuta geldiğini fark ediyor, sosyal alanda yaşanan çürümeyi iliklerine kadar hissediyor, adaletsizliğin geldiği boyutu korku içinde gözlemliyor. Yani bu gidişatın iyi bir gidişat olmadığını görüyor.
Ve böylesi bir dönemde birçok liderlik özelliğiyle birlikte dönüşümcü lider olan Atatürk'ü derleyen toparlayan bir sembol olarak görüyor ve bir taraftan da bunu derken şu mesajı veriyor.
İçeride derlenmeye, toparlanmaya ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Bir anlamda içeride güçlenmeye ihtiyaç olduğunu söylüyor. Ancak bu şekilde dışarıdaki meydan okumalarla baş edilebilir diyor.
Hukuk önünde eşit olmak isterken en başta hukukun üstünlüğünün temel alınması gerekiyor diyor.
Günün sonunda kısır tartışmaları bırakın ve gerçekliğin peşine düşün diyor.
Gerçeklik demişken şu anı özetlemeye çalışalım
İkinci sıraya gerilemiş 'donmuş' vaziyette bekleyen bir AK Parti portresi. Donmuş diyorum zira nevrötik örgüt yapısıyla ilgili zerre iyileştirme adımı gelmedi.
Buna ilaveten partinin yeni hükümet sistemiyle birlikte kolunun bacağının daha da kırılmış olması. Saraydaki danışmanların partiye hükmetmeye çalışması. Yalnız burada liderin bu danışmanları susturması beklenir. Ya susturmak istenmiyor olabilir ya da bunlardan bazılarına güç yetmiyor olabilir. Bunu net belirtmek için içeriye girip araştırma yapmak gerekir. Buna da izin vermeyecekleri aşikâr.
Şimdi böylesi karışık bir yapıdan icraat beklemek, yenilik beklemek, reform beklemek, dışarıdaki meydan okumalara karşı esaslı stratejiler beklemek pek de anlamlı değil doğrusu.
Muhalefete döndüğümüz zaman orada da çok güçlü bir ışık yok maalesef. Yeni sistem dolayısıyla muhalefet bir anlamda şu an için CHP demek. Diğer partilerin varlık göstermesi gittikçe zorlaştı.
CHP yerel seçimlerde önemli bir başarı elde etti. Baştan hakkı teslim etmek gerekiyor. Buna lafım yok elbette. Yalnız seçim sonrasında derli toplu bir görüntü sergilemekte zorlandığı düşüncesindeyim. Özellikle de aktörler arası tartışmaların bu görüntüyü beslediği belirtilebilir.