"Ahmet Cemil daima aceleci ve telaşlı yürüyüşüyle, adeta koşarak Babıâli Caddesi'nin kenarından çıkarken şu kitapçı dükkânları, cam kapıların aralarından fark edilen şu kütüphane müdavimleri, bu matbaalar, sabahtan akşama kadar fikir sanat hareketlerinin biricik yatağı olan şu cadde bir gün olacak ki onun büyüsü altına girmiş olacak. Şimdi birkaç eski okul arkadaşıyla sekiz – on kalem erbabından başka herkesin meçhulü olan bu genç, bugün koltuğunun altına bir – iki kitapla buradan bir gölge gibi çıkarken bir gün olacak ki rastlantıyla bir kitapçının dükkânına gözü ilişecek olursa okuldan henüz çıkmış iki genç edebiyatçının birbirine kendisini gösterdiğini fark edecek…. Ah! O zaman göğsü nasıl bir övünç havasıyla şişecek! Şimdi oradan belirsiz bir varlık şeklinde geçiyor; gören yok, bakan yok ama o zaman… Yolunun üzerinde isminin yavaşça fısıldadığın işitecek ve ciğerlerinden sıcak bir şeyin aktığını duyacak…"
Yazıma girizgâh yaptığım bölümü 23 Mayıs1312 (4 Haziran 1896) tarihinde Servet – i Fünun'da tefrika edilmeye başlayan Halid Ziya Uşaklıgil'in "Mai ve Siyah" romanından alıntıladım. Yüz yıl önce de Bâbıâli vardı. Yüz yıldan daha fazla bir geleneğin temsilcisi olarak, yayıncılar sokağı, Cağaloğlu yokuşu hep vardı… Yazarların, yayıncıların, gazetecilerin nice unutulmaz hatırası saklı kitap kokulu, inişli yokuşlu kadim sokaklarda.
Doksanlı yılların üniversite gençliği olarak Hürriyet Gazetesi'nin önünden geçer, aşağıya doğdu inerken bir bir eksilmeye başlayan yayıncılara, kitapçılara uğrardık. Yüz yıllık yayıncılık macerasının bu sokaktaki son demlerine ancak yetişebilmiştik…
Sonbahardı, Osman Bayraktar abimiz ve Mihriban İnan ile Cağaloğlu'nda bulunan Derin Han'a gitmiştik Üstadımız Sezai Karakoç'u ziyarete. Ali Haydar Haksal Hoca'mın Yazarlar Birliği'ndeki programı sonrası. Dünya gözüyle ilk ve son görüşümdü Üstadı. Karşılıklı uzun uzun susmuştuk, oysa içimizde sonsuz, derin konuşmaların yankısı. İzinden yürüdüğümüz, kitaplarıyla, düşünceleriyle beslendiğimiz Üstadımız da Bâbıâli'nin suyunu içmiş ekmeğini yemiş, parke taş döşeli kaldırımlarında yürümüştü.
Pamir Han'a uğrar, Mustafa Kutlu'yu ara ara ziyarete giderdim. Cağaloğlu'na gelince, Türk Ocağı'nda çay içer, karşıdaki Sosyal Yayınlara girer, oradan aşağıya doğru kitapçılara, yayıncılara uğramaya çalışırdım.
Turizmi canlandırma sevdasıyla, oteller, lokantalar çoğaldı Bâbâli'nin kitap kokan kadim sokaklarında. Artık sokağın müdavimleri de yazarlar, sanatçılar, öğrencilerden çok turistler, tüccarlar, işportacılar, kolay yoldan para kazanmaya çalışan esnaf olunca kitapçılar bir bir yüksek kiralara dayanamayarak terk ettiler yuva bildikleri, alıştıkları kitap kokulu dükkanları, sokakları.
Aradan uzun yıllar geçse de öğrenciliğimiz bitmiş de olsa, çoluk çocuğa karışsak da bir bağ kurduk ve yine o dik yokuşu çıkmaktan vazgeçmedik. Cağaloğlu'nu terk etmeyen yayıncı, yazar dostlarımıza uğrar oradan Yazarlar Birliğine yürürdük. Gazetelerin ve her türden, her görüşten yayınevlerinin bulunduğu günlerin özlemi içimizde derin bir hüzünle Eminönü'ne inerdik.
Fatih Belediye Başkanımız Ergün Turan'dan çok önceleri "Kitapçılar Çarşısı'nın Alemdar Han'da açılacağı haberini duyunca çok sevinmiştik. Bâbıâli'ye dair, buranın eski günlerine dönmesine, canlanmasına, ruhuna kavuşmasına vesile olabilecek bu çalışma çok kıymetli olacaktı. Bu sokakların, kitap kokusuyla yeniden canlanması adeta bir diriliş hamlesiydi.
Fatih Belediye Başkanı'mız M. Ergün Turan Beyefendi, sanata, sanatçıya değer veren çok kıymetli bir yönetici, sanata dair hizmetlerine her daim şahit olduk.

17