Edebiyat bir ihtiyaçtır

İçİnde bulunduğumuz kriz ortamında en çok göz ardı ettiğimiz şey edebiyat. Hâlbuki en çok ihtiyacımız olan şey de edebiyattır. Zira edebiyat ağır uykuda olan toplumları uyandıracak ve tekrar ayağa kaldıracak yegâne şeydir. İnsanı en iyi tanıyan Allah (C.C.) insan anlayabilsin, idrak edebilsin diye Kur'an-ı Kerim'i göndermiştir. Kur'an-ı Kerim bize, bizden yüzyıllarca önce yaşayan insanların hikâyelerini anlatarak ders çıkarmamızı ister ve bunu edebi lisan ile yapar. Cahiliye devrinin insanları Kur'an-ı Kerim'e muhatap olduktan sonra İslam'la şereflenmiş Asr-ı Saadet dediğimiz o kutlu dönemi başlatmışlardı. İstiklal şairi olarak andığımız Mehmet Akif edebiyatını Kur'an ile yoğurmuş, "Asımın Nesli" diyerek nesilleri ayağa kaldıracak bir düşünce yapısı ortaya koyabilmiştir. Necip Fazıl "Büyük Doğu" derken Sezai Karakoç "Diriliş Nesli" terimi ile insanları düşündürecek ve harekete geçirecek bir edebiyat ortaya koymuşlardır. pushfn('ads'); Ne var ki ekonomik krize rağmen yayınevlerinin sayısının artığı, onlarca kitabın basıldığı bu günlerde insanı ayağa kaldıracak böylesi bir ülküden, böylesi bir edebiyat anlayışından söz edemiyoruz. Üzülerek görüyoruz ki bugün edebiyat sadece yazım hoşnutluğu olarak düşünülüyor. Hâlbuki edebiyat tarihi de kültürü de içinde barındıran, bir milletin sevinçleriyle, üzüntüleriyle, heyecanlarıyla, dertleriyle kısacası toplumların duygularıyla yoğrulan, geçmişten günümüze hatta geleceğe mesaj taşıyan bir dirençtir. Edebiyatın bu direnci yıkılırsa toplumların da direnci yıkılır. Nitekim yazarlığı bir fikir işçiliği olarak gören Nuri Pakdil'in Kudüs şiiri bizi ayağa kaldırırken, edebiyatı bir yazım hoşnutluğu olarak gören, kelimelerle oynamayı marifet sayanların Kudüs şiirleri sevgiliye yazılan romantik bir şiirden öteye gidemiyor. Hâlbuki Sezai Karakoç sevgiliye seslense dahi başka bir şey yapıyor, insanları düşündürebiliyordu. Çünkü onların edebiyatı bir kimlik mücadelesiydi. Popüler kültür geçmişimizle, kültürümüzle bağlarımızı kopartmak istiyor. İçinde doğduğu toplumun tarihinden, kültüründen beslenmeyen, düşündürmeyen, insanı ayağa kaldırmayan bir edebiyat anlayışı inşa ediliyor. Feminizm, hümanizm, romantizm gibi insanları, toplumları tek tipleştiren, insanın hazzını kamçılayan küresel birtakım akımların gözlüğüyle edebiyat yapılmaya çalışılıyor. Böyle bir edebiyat anlayışı