Kaotikleşen şehirler, yitik medeniyet
İstanbul, gittikçe kaotikleşen bir şehre dönüştü. Hayatı kolaylaştırmak adına yapılanlar estetik zevk ve incelikten azade, pratikte insanın ihtiyaçlarını bilmeden, masa başında alınan kararlar İmza yetkisi kimin elindeyse ve ona göre çözüm neyse, ona teklif edilen kafasına yatarsa onun aldığı kararlara tabii olmak tüm şehrin kaderi haline geliyor. Hoş masa başındakilerin hayatı kolaylaştırmaktan çok "yaptım oldu işte" mantığına sahipler ya
İşleyiş böyle olunca da ne hayat kolaylaşıyor ne de bir incelik görüyor gözümüz. Her yer delik deşik, her yer beton yığını, her yer irili ufaklı tabelalarla dolu Bu kaostan uzaklaşmak için geçtiğimiz hafta yolculuğa çıkıyoruz. Çok uzağa değil, hemen yanı başımızdaki Yalova'ya çeviriyoruz rotamızı Daha önce de defalarca gitmeme rağmen bu sefer İstanbul'a bu kadar yakın olmasına rağmen betonlaşmanın az olması hemen dikkatimi çekiyor.
Yazlıkçıların aksine bir dağ köyüne çeviriyoruz biz rotamızı Yeşilin alabildiğince uzandığı, mavi ile yeşilin birbirine karıştığı ve kekik kokan dağlara doğru ilerliyoruz Buralara kadar gelmişken teşkilat mensupları ile hasbihal etmeyi de unutmuyoruz. Hem arazinin durumunu konuşuyor, dertleşiyoruz hem de yeni rotalar öğreniyoruz. Çoğunluğun deniz tatili için tercih ettiği bu güzelim şehirde balıklı göllerin, şelalelerin, yaylaların olduğunu öğreniyoruz. Fakat sevinmek ne kelime, bir hüzün kaplıyor içimizi
Burnumuzun dibinde bu kadar güzellik varken bihaberiz bu güzelliklerden. Üstelik bu güzelliğe rağmen şehirde de pek çoklarının farkına varamadığı bir kaotizm hâkim. Evet, yeşil Evet, doğa harikası Fakat çarpık bir şeyler var İstanbul gibi bir planlama faciası varken yanı başımızda en azından nüfusu görece daha az olan şehirlerde düzgün planlamalarla çok güzel şehirler inşa edebilecekken diğer yolculuklarımızda da olduğu gibi burada da planlamanın olmadığına şahit oluyoruz.
Öyle ki eski bir köy evinin hemen yanında şehrin dokusuna aykırı bir bina konabiliyor. Sadece Yalova özelinde değil, hemen her şehrimizde yaşanan bir facia bu. Manzarası güzel bir dağ köyünde, köyün en güzel noktasına sırf parası var diye bir apartman dikebiliyor yurdum insanı. Fakat bırakın köyleri ilçe merkezlerine bile düzgün altyapı hizmeti gidemiyor pek çok yerde. Tabelalar ve dış cepheler ise en korkuncu! İrili ufaklı, herkesin kendine göre yaptırdığı, bir standardın olmadığı pek çok tabela, pek çok afiş Herkesin kafasına göre yaptırdığı, seneden seneye değişen bir dış cephe modası Üstelik kullanışlılığı da tartışılır! Yeşilin ortasında nasıl bir kaos olabilir derseniz bizim küçük şehirlerimize ve köylerimize bakmak yeterli.
Tabii ülke ve dünya gündeminde bu kadar şey varken belki de bu en son gündemimiz olarak görülebilir. Fakat bir şehrin, bir ülkenin mimari dokusu orada yaşayanların zihin ve kültürel gelişmişliklerini gösteren en büyük gösterge. Ağacı incelikle işleyip çivi bile kullanmadan cami inşa ettikleri, evlerinin dış cephesine kuşlar için evler kondurdukları, kapı zilinden gelenin kim olduğunu anladığımız bir medeniyetin torunları olarak nasıl böyle bir kaos inşa edebildik aklım almıyor.