Geçtiğimiz günlerde hassas içerikli notuyla bir görüntü yayıldı haber sitelerinde. Bir amca, başka bir amcayı otobüste durduk yere bıçaklıyordu. Ürpertici bir haber… Ama ne yazık ki artık şaşırtıcı değil. Çünkü her geçen gün bu ve benzeri haberler duymaya devam ediyoruz. Toplu taşımada güvende değiliz. Kapkaça uğrasak neyse ki canımıza zarar gelmedi diye şükredecek haldeyiz. Kiminle karşılaşacağımız belli değil. Tacize mi uğrayacağız, bir kavganın ortasında mı kalacağız bilmiyoruz. Kendi aracımıza binsek, trafikte hangi magandayla göz göze geleceğimiz belli değil. Sokakta birini uyarmaya, yanlış park eden birine "kardeşim şöyle yapsan" demeye çekinir olduk. Yanlışlıkla birine baksan bile "niye baktın" diye kavgaya dönüşebiliyor.
Okulda çocuğumuzun başına ne geleceği belli değil artık. Akran zorbalığı öyle bir boyuta geldi ki, ölüm haberleriyle sarsılıyoruz. Komşularımızla bile mesafeli hale geldik. Eskiden "komşu komşunun külüne muhtaçtır" derdik; şimdi birbirimizin gözünü oymaya hazırız. Ev sahibi kiracısıyla, kiracı ev sahibiyle dertte. Herkes birbirine potansiyel tehdit gibi bakıyor.
Ekonomi, eğitim, aile, iş hayatı... Her kurumda güven duygusu çatırdıyor. Her an işsiz kalabiliriz, her an evsiz kalabiliriz, her an elimizdekini kaybedebiliriz, her an sevdiğimiz, güvendiğimiz birinden darbe yiyebiliriz korkusuyla yaşıyoruz. Hayata, topluma, geleceğe duyduğumuz güven zedelendi. Oysa Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre "güven", en temel ikinci basamaktır. Fizyolojik ihtiyaçlardan sonra karşılanması gereken en elzem ihtiyaçtır güven. İnsan güvenmeden ne yaşayabilir, ne sevebilir ne de üretebilir.
İslam'da da güven ve emniyet kavramı, imanın bir yansımasıdır. "Benden sana zarar gelmez" anlamındaki "Selam", muhabbetin özü, barışın köküdür. Ama artık selam da azaldı. İnsanlar birbirine güvenmedikleri gibi birbirine selam vermekten bile çekinir oldu. En son ne zaman sokakta biri size selam vermişti hatırlıyor musunuz Birkaç gün önce sokakta bir hanımın başka bir hanımın yanından geçerken selam verdiğini duyunca olduğum yere çivilendim. Zira çok uzun zamandır görmediğim bir manzaraydı bu.
Belki de bu kırılmanın başlangıcı pandemiydi. Kovid yalnızca bedenlerimizi hasta etmedi; o dönem uygulanan politikalar ve söylemler aramızdaki güveni de parçaladı. İnsan insandan kaçtı, teması kesti, göz göze gelmemeyi öğrendi. Karantina bitse de bu mesafe kaldı. İnsanlık, sanki freni patlamış bir araba gibi yokuş aşağı gidiyor. Nerede, kime, nasıl zarar vereceği belli değil. Oysa insan, insanın kurdu değil; yurdu olmalıydı.

									
								
									4