''İsmini vermeyeyim abi''

Çocuktan al haberi deyiminin anlamını bulduğu günler Gün geçmiyor ki, herhangi bir mecrada gelmekte olanı müjdeleyen ve fakat bunu da içimizi kanatarak, canımızı acıtarak, yüzümüzü kızartarak, her birimizi dibine kadar suçlu, dibine kadar aciz, dibine kadar sorumlu hissettirerek yapan bir çocuk çıkmasın karşımıza; 12-13 yaşında, "çalıyor ama çalışıyor"cu ana-baba kuşağından daha mantıklı, yirmi yıldır teoride her gün kurtarıp da pratikte kurtulması mücadelesine bir tuğla koyamayan yazar-çizer takımından daha gerçekçi ve iyi gözlemci, benim diyen muhalif siyasiden daha etkili hatipler oldular. Hayat okulunun onur belgeli erken mezunları. Bravo çocuklar. "Bilmem ne kuşağı" diye etiketlenip de farazi bir alana hapsedilmeden büyüyebilin inşallah! Dün yine o çocuklardan ikisine rastladım sosyal medyada; kaygılarını sıraladılar; geçim, gelecek, eğitim, meslek Ve "Silivri"! Düşünebiliyor musunuz, 12-13 yaşlarında çocuklar, Türkiye'de ifade özgürlüğünün, iktidara muhalefet etmenin, eleştirinin, hür düşüncenin, dahası olanı olduğu gibi anlatmanın önüne örülen o korku duvarını bilmekle kalmayıp, sindirmiş, kendi hayatlarını da o duvarın öte yanına geçmeyecek şekilde tanzime çalışıyorlar. Ağızlarından çıkan bir tek sakıncalı cümlenin bile, "çocuktur" denmeden, gözlerinin yaşına bakılmadan, büyüklerinin kaderine mahkûm edileceklerine ikna olmuşlar; tedbir alıyorlar: - İsim vermem abi! "Adını vermeyen bir okur, bir yetkili, bir kaynak" konuşurdu bir zamanlar; artık adını veren çocuklar, adını vermediklerini konuşuyorlar. Neyse ki, tepeden tırnağa eleştirdiğimiz bu sistemin yarattığı bazı konforlar da var; Çocuklar "Baştaki" diyorlar, "Yukarıdaki" diyorlar, "Yetkili" diyorlar Kimse "kim" diye üstelemiyor, "hangisi" merak etmiyor. Zaten "bir" tane. Başka yok ki İRONİ X 2 Sansürün kaldırılışının yıldönümünde hazırlanan gazetelerin neredeyse yarısı, ana muhalefet partisi liderinin Balıkesir mitingini sansürledi; habere kimi gazetelerde tek cümle bile yer verilmedi. Aynı gazetelerin köşe yazarlarının, "yok saydıkları", "haberini vermedikleri miting"i uzun uzun eleştirmeleri ise ironiyi katmerledi. BİR TEKLİFLE "YALAKA" OLURMUŞ!.. Türkiye'de yazan Cem Küçük, oyuncu Birce Akalay'ı, bir kere daha hedef aldığı dünkü yazısında diyor ki; "Bunlara hükûmete yakın kanallardan, atv'den, Kanal D'den, Star TV'den, TV8'den, TRT'den yüksek ücretle dizi teklifi gelsin anında hükûmet lehine dönerler. Hükûmet yalakalığı yaparlar." Okuyunca, ister istemez "Akalay, herhalde sittinsene bu ekranlarda yer alamadı. Onun öfkesiyle atıp tutuyor" zannına kapılıyor insan. Öyle mi TRT zaten iktidar olduğu gün itibarıyla hükümetin denetiminde. Geçelim. Küçük'ün, "hükümete yakın" diye andığı diğer kanallar, ne zaman "hükümete daha da yakın" hale gelmişler; ona bakalım. atv'nin de içinde bulunduğu grup, 2007'de Çalık Grubu'na, 2013'te de Kalyon'a satılmış. Star TV, 2011'de Doğuş Grubu'na satılmış. TV 8, "Cumhurbaşkanı'nı gerçekten çok severim" diyen Acun Ilıcalı'ya 2013'te satılmış. (Öncesindeki sahibi de hükümet karşıtı değil; Mehmet Nazif Günal.) Kanal D,