Çocuklar yaşayın, yaşayın çocuklar

Türk'ün bayramıydı dün Uykusuz ama ümitvar bir gecenin sabahına uyanmıştım. "Bir kahve"lik yorgunluktu; içecektim, geçecekti. Sonrası maniler, niyetler, dilekler, bahar çiçekleri Umudum öyle geçmesiydi. Bunca acının ortasında, bu gönül yorgunluğuyla "festival gibi" olamazdı elbet ama hayatın bir gün bize de "bayram" olacağına dair küçük tatlı sürprizler sunabilirdi "yeni gün" pekala; neden olmasındı Hatay'ın gömüldüğü karanlığı aydınlatan lavanta bahçeleri gibiydi içim. Oğlumu kreşe "Nevruz"u anlatarak gönderdim; çantasında, bugün ekecekleri umutların tohumları; mecaz değil, sahi Arkadaşlarıyla toprağı yeşerteceklerdi. Aynı yenilenme, tazelenme hissiyle aldım bilgisayarı kucağıma. Televizyonu açtım. Neler yazılırdı neler; Ankara'da, AK Parti Genel Merkezi önünde yaşanan ve en az Ankara ayazı kadar soğuk o duş ve etkileri Mehmet Şimşek'i karşılamaya hazırlanmış kameraların karşısına geçmek durumunda kalan Ömer Çelik'in yüzünün gizlenemeyen "Çarşamba pazarı" hali Sinan Ateş suikastının siyasette kırdığı faylar ve yıkılmaya müstahak kaçak yapılar(!) AK Parti'nin içine pimi çekilmiş, daha patlamadan "kelle almaya" girişmiş 6284 bombasını bıraktıktan sonra ittifak yapmayacağını açıklayan Fatih Erbakan'ın vur-kaçı HDP üzerinden birtakım demokrasi turnusolları Adaylar malum da ya adaylıktan kaçanlar, yandan yandan sıvışmaya çalışanlar, "üzerine para verseniz olmaz"cılar Batan geminin hayaletleri! Çek Destici çek mizanseni; bir tek fotoğraf karesiyle, neden o çizmesiz çocukların kimsesi olamayacaklarını ispat eden siyaset hissizleri Sonra Parmaklarım nereden başlasam hevesiyle gezerken klavyenin harflerinde, aslında nerede bittiğimizi gösteren o birkaç saniyelik video düştü önüme Deprem bölgesinde, üstünde birkaç beden büyük yardım eşofmanı, zangır zangır titreyen o ayakkabısız, montsuz çocuğun görüntüleri Bu ülkedeki her şeyin, bu ülkenin her şeyinin sahibi olduğu iddiasında olanlar, hani her sözlerinin başı "benim" ya; kaynakların da, kurumların da, insanların da hepimizin sahipleri(!), kulluğuna layık görüldüğümüz sahiplerimiz(!) şu görüntüye bakıp da nasıl sahiplik iddialarını sürdürebiliyorlardı hâlâ Neydi sahiplik ettikleri; bu amansız çaresizlik mi Ne gurur verici! Kılıfına uysa da uymasa da, kağıt üzerinde kendilerini bütün kudretin sahibi haline getirenler, kendilerini, daha bir çocuğu ısıtmaktan aciz olduklarıyla yüzleştiren o görüntüleri görüp de nasıl bir güç vehmedebiliyorlardı hâlâ kendilerine 44 gün ve 44 gecedir kendime sorup durmaktan alamadığım bütün o klişe ama sahici, gerekli vicdan sorgulamaları: Devlet anaysa Devlet babaysa Evlatları aç ve açıktayken onlar tok ve tam ortopedik artı anti stresi artı anti alerjik artı bütün konfor unsurlarının voltran oluşturduğu sıcak yataklarında, nasıl başlarını yastığa koyuyorlardı Ben soğuktan nöbet geçiren yahut geçirmeye ramak kala olduğu aşikâr o çocuğun titreyen ellerini, titreyen ayaklarını, titreyen çenesini gördüğümde ilk şunu sordum kendime; Ya hasta olursa Titreyen o ellerinden tutacak bir annesi, babası var mı acaba Birkaç iyi abinin getirdiği o mont, giydirdiği ayakkabı da önemli tabii ama korku mont giyince geçebilen bir şey mi Bakışlarındaki o boşluğa yeniden anlam