Hakan Fidan ve 'başka tarihi yolculuklar'ı aramak meselesi...

"EN azından Dışişleri Bakanı olarak ve resmi olarak da görevim AB müzakerecisi. Yani tam zamanlı olarak bu konuya odaklanmam gerekiyor, AB başkanlığımız var..." diye söze giriyor Dışişleri Bakanı Hakan Fidan.

Tam 13 yıl süreyle MİT Başkanlığı yaptıktan sonra üstlendiği dışişleri bakanlığı, kendisine aynı zamanda AB müzakereciliği görevini de yüklemiş durumda; her ne kadar tam üyelik müzakere süreci bugün dondurulmuş olsa da...

Geçen pazar günü "A Haber" TV kanalının Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularına verdiği yanıtlar, Fidan'ın Dışişleri Bakanlığı görevini üstlendikten sonra AB ile ilişkilerin geleceğine bakışına ilişkin en ayrıntılı, en kapsamlı siyaset açıklamalarını oluşturuyor.

Öncelikle, AB ile ilişkiler konusunda hem geçmişe hem de geleceğe bakarak "çıkarttıkları dersler" olduğunu söylüyor Fidan. Ardından "Yeni yaklaşım neler getirebiliriz, bu konudaki yeni parametrelerimiz, söylemlerimiz, politikalarımız neler olmalı Bu konuda çok çalışıyoruz" diyor.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

İfadelerinden AB ile ilişkiler konusunda yeni yaklaşımlar getirmeye dönük bir arayış içinde olduklarını, bu hedefe dönük bazı çalışmaların yürütüldüğünü anlıyoruz.

Bakan, hemen ardından Türkiye'nin tam üyeliği için "AB'nin vermesi gereken bir karar..." diyerek topu AB'ye atıyor. Tam üyelik müzakere sürecinde başlıkların açılıp kapanması gibi konuları problem olarak görmediğini, "irade olduğunda" bu problemlere çözüm bulunabileceğini söylüyor.

Fidan'a göre, temel sorun şurada: "AB Türkiye'yi üye yapmak istiyor mu, istemiyor mu Tam soru bu. Yani soru bize sorulacak soru değil. AB'nin bugüne kadar üye yapmak isteyip de izlediği politikalarla en umutsuz vakalarda bile üye yapmadığı bir konu yok. Yani AB'nin bir defa buna karar vermesi gerekiyor."

Ardından Fransa'da Nicolas Sarkozy'nin 2007 yılında cumhurbaşkanlığına gelmesine kadar AB ile "çok güzel bir sürecin gittiğini" belirtiyor, "Her şey iyi gidiyordu... AB'nin en azından ana merkez ülke Almanya ve Fransa'nın iradesi tammış gibiydi, bir takım kerhen bakış açılarına rağmen diyelim... Ama bir irade olmuştu, oluşmuştu" diye konuşuyor.

Bakana göre, bu irade Sarkozy'nin gelişi ve "Biz kimlik politikaları takip ediyoruz. Tabanımız, devlet politikamız Türkiye gibi bir ülkeyi kendi içimize almayı mümkün kılmıyor. Siyaseti bu denklemden kuruyoruz biz" denmesiyle birlikte değişmiştir.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Fidan, bu noktada Sarkozy'den iki yıl önce 2005'te Almanya'da başbakanlığa gelen Angela Merkel'in de müzakere sürecinin durdurulmasında oynadığı olumsuz role değinmemeyi tercih ediyor.

Hakan Fidan, Türkiye'nin tam üyelik sürecinin durdurulmasının sonuçlarını AB açısından iki düzlemde değerlendiriyor. Ona göre, taktik düzlemde Türkiye'yi dışlama siyaseti kendi içlerinde sonuç vermiş, "Avrupa devletlerinde belli partileri iktidara getirmede işe yarıyor gözükmüştür."

Buna karşılık, "büyük stratejik resim açısından Avrupa için çok ciddi bir sıkıntı" ortaya çıkmıştır Fidan'ın değerlendirmesine göre.

Bakan, "O dönemde, 2011-2012'de Türkiye AB üyesi olmuş olsaydı" sorusu üzerinden, geriye dönük bir bakış açısıyla, bu durumun hangi sonuçlara yol açacağına ilişkin bir dizi tahmin yürütüyor.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Önce "Bugün Brexit ile karşı karşıya kalmayabilirlerdi" diyor. Yani, belki de Birleşik Krallık 2016 yılındaki Brexit referandumunun ardından AB'den resmen ayrılmazdı demek istiyor.

-Fidan, ikinci aşamada Türkiye'yi bünyesine almayışının AB'nin stratejik güç dengesinde, güvenlik ve diplomasi alanlarında da kayıplara uğramasına yol açtığını belirterek, şu öngörülerde bulunuyor:

-"Bugün Euro-Atlantik güvenlik denkleminde daha bağımsız bir aktör olabilirlerdi. Bugün Ortadoğu ve Afrika'daki problem alanlarını önleyici diplomasi ile veya önleyici faaliyet ile ön almada daha etkili olabilirlerdi. Ama şu anda göç de dahil olmak üzere birçok konuda hiçbir araçları yok. Stratejik güç dengesine girecekleri zaman Amerika yanlarında olması gerekiyor."

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Fidan, açıklamalarının daha sonraki bölümünde AB'nin geçirdiği evrime ilişkin değerlendirmeler yapıyor. Bakana göre, İkinci Dünya Savaşı sonrası soğuk savaş dönemindeki koşulların ortaya çıkması, kuşatıcı şartlar, zamanın ruhunun etkisi ve milletlerin iradesi gibi birçok parametrenin birleşmesiyle, Avrupa Birliği "ulus devlet üstü bir yapı olmayı başarmıştır."

Fidan, "Ulus devlet üstü bir yapı oldu ve kendi arasında bir ekonomik bir birliktelik var. Bu ekonomik birlikteliğin dışındaki üst çemberi, ki güvenlik çemberidir, sağlayan da Amerika. Yani birbirine geçmiş bir halka sistemiyle bu devam ediyor" şeklinde konuşuyor.

Biri başka anlatımla, Avrupa'nın güvenliğinde Amerika'ya dayandığını söylemiş oluyor.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Şimdi Fidan'ın AB'nin "başarısız" bulduğu yönüne gelelim. "Fakat AB bir medeniyetler üstü yapı olmayı başaramadı" diye konuşuyor Dışişleri Bakanı. Bu noktada felsefi bir tartışmaya giriyor, "Avrupa aydınlanması" ile ilgili gördüğü "en büyük problem"den söz ediyor. Bu problem "başkasıyla kendini tanımlamada ciddi yanlışlıkların olmasıdır