Erdoğan'ın BM Genel Kurulkonuşmasından satır başları

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan'ın önceki gün New York'ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitaben yaptığı konuşma, 24 Eylül 2024 tarihi itibarıyla dünyanın temel meselelerine ve bu arada Türkiye'nin dış politikasındaki bazı ana sorunlara bakışını okuyabilmek bakımından önemli bir referans metin olarak görülebilir.

Bu hitabını, BM'de özellikle bundan önceki iki yıl içinde yaptığı konuşmalarla birlikte değerlendirdiğimizde şu gözlemleri öne sürebilmek mümkündür:

NETANYAHU'YAHİTLER BENZETMESİ

Erdoğan'ın İsrail'in Gazze'de süregelmekte olan katliamları sonrasında BM Genel Kurulu'na ilk seslenişi olması açısından, bu başlığın konuşmasında sert bir içerikle geniş bir yer kaplaması zaten beklenen bir durumdu. Konuşması, uluslararası camiada daha çok İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Hitler arasında kurduğu benzerlik üzerinden hatırlanacaktır.

Kurulan paralelliğin uluslararası toplumun en önemli forumunun kürsüsünden bu ölçüde kuvvetli vurgularla söylenmiş olması, Türkiye'nin duruşunun kayda geçirilmesi bakımından kuşkusuz önem taşıyor.

Netanyahu'ya dönük Hitler atıfları Türk kamuoyu açısından yeni bir durum değildir. Çünkü Erdoğan, geçen 27 Aralık'tan itibaren pek çok konuşmasında zaten İsrail Başbakanı için Hitler benzetmesine başvurmuştu. Bu yönüyle bakıldığında, Erdoğan Türkiye'deki yerleşmiş söylemini olabilecek en geniş uluslararası çerçeveye taşınmıştır.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

BM'DE REFORM İHTİYACI

Erdoğan'ın konuşmasının bir diğer önemli başlığını BM'nin reforma tabi tutulması ihtiyacı oluşturmuştur. Uzun yıllardır "Dünya beşten büyüktür" diyerek, uluslararası sisteme, BM'nin bu sistem içindeki işlevsizliğine, özellikle de Güvenlik Konseyi'nin yapısına dönük tekrarladığı kuvvetli eleştiriler, Erdoğan'ın dış politika söyleminin zaten ayrılmaz bir parçasıdır.

Genel Kurul'un hemen öncesinde geçen pazar günü "BM Gelecek Zirvesi"nin düzenlenmesi ve bu sırada örgütün geleceğine dönük tavsiyelerin yer aldığı "Gelecek Paktı"ın imzalanması, BM'nin reform ihtiyacının bu kez dünya liderleri arasında çok geniş bir şekilde tartışılmasına vesile olmuştur. BM'nin yine işlevsiz kaldığı son Gazze savaşı da bu ihtiyacın daha yakıcı bir şekilde hissedilmesini sağlamıştır.

Reform ihtiyacını da vurgulayan paktın kabulü, aslında uluslararası camiada bu konuda ilke olarak çok geniş bir mutabakatın bulunduğunu gösteriyor. Ancak sıra bu hedefin hayata geçirilmesine ve bunun nasıl yapılacağına geldiğinde, her seferinde işler bir çıkmaz sokağa girmektedir.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Bunun nedenleri, ülkeler arasındaki görüş ayrılıkları kadar, BM Antlaşması çerçevesinde Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinin bu antlaşmada yapılabilecek değişiklikleri de engelleyebilecek güce sahip olmalarıdır.

ANKARA KIBRIS'TAFEDERASYONDÜŞÜNCESİNDENTÜMÜYLE KOPUYOR

Erdoğan, hitabında KKTC'nin uluslararası camia tarafından tanınması çağrısını bu yıl da tekrarlamıştır. Cumhurbaşkanı, bu talebi genel kurulda ilk kez 2022 eylül ayındaki konuşmasında dile getirmiş, geçen yıl yine telaffuz etmişti. Bu kez konuşmanın bu kısmının içeriği biraz daha kuvvetlenmiş görünüyor.

Erdoğan'ın "Federasyon modeli artık geçerliliğini tamamen yitirmiştir. Ada'da iki ayrı devlet, iki ayrı halk vardır" şeklindeki sözleri, Ankara'nın Kıbrıs'taki iki tarafın yeniden bir federasyon çatısı altında bir araya gelmeleri düşüncesinden artık tümüyle koptuğunu gösteriyor.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Bu yönüyle bakıldığında uluslararası alanda henüz arzu edildiği gibi bir karşılık gelmese de, tanınma çağrılarının artık Türkiye'nin resmi tutumu olarak yerleştiğini söylemek mümkündür. Alınan bu pozisyon, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde federasyon modelinde ısrarlı olan BM, ABD ve AB gibi uluslararası aktörlerle Ankara arasında bir basınç alanı olmaya devam edecektir.

DOĞU AKDENİZ İÇİNSİSİ'YE MESAJ MI

Cumhurbaşkanı'nın bu yılki hitabında en çok dikkat çeken unsurlardan biri, Doğu Akdeniz'deki "deniz yetki alanları" meselesinin ilk kez adı konularak konuşmaya girmiş olmasıdır. Erdoğan, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'in bir istikrar ve refah bölgesi olması beklentisini dile getirirken, "Deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka göre sınırlandırılması, seyrüsefer serbestisi ve emniyeti ile deniz ticareti konuları başta olmak üzere işbirliğinin geliştirilmesi tüm bölgenin müşterek menfaatinedir" diye konuşmuştur.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Değinilen mesele, bundan önceki yıllara kıyasla daha geniş bir yer tutmuştur bu kez. Bu bölümde özellikle deniz yetki alanlarının "uluslararası hukuka uygun" şekilde çözüme kavuşturulması yolundaki vurgu en çok göze çarpan unsurlardan biridir.

Buradaki ifadelerden Yunanistan'ın yanı sıra özellikle Mısır'ı anlamamız gerekiyor. Bunun nedeni, Türkiye ile Libya'nın 2019 yılında imzaladığı deniz yetki alanları anlaşması ile Yunanistan ve Mısır'ın 2020'de buna tepki olarak imzaladığı benzer bir anlaşmanın bazı bölgelerde üst üste çakışmasıdır. Bu durum Mısır'la bir anlaşmazlık konusu olarak beliriyor.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi, bu ayın başındaki Ankara ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, Doğu Akdeniz'de gerilimin düşürülmesi ve bu zemin üzerinden var olan anlaşmazlıklara sahildar ülkeler arasında çözüm bulunması konusundaki ortak hedeften söz etmişti.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Erdoğan'ın BM kürsüsündeki sözlerinin belli ölçülerde Sisi'ye giden barışçı bir mesaj olarak değerlendirmek hata olmaz. Ancak bu mesaj kuşkusuz Yunanistan'ı da içine almaktadır.

KIBRIS ADASI'NINKITA SAHANLIĞI

Tabii Kıbrıs'ı da unutmadan... Erdoğan'ın BM'deki konuşmasında Kıbrıs'ın çevresindeki kıta sahanlığı sorunlarını gündeme getirmesi de yine altı çizilmesi gereken bir durumdur. Cumhurbaşkanı,