27 Mayıs Darbesi anayasa profesörünü neden tek kişilik hücreye attı

Hücre iki metre uzunluğunda ve bir metre genişliğindeydi.

Dışarı ile irtibatı yalnızca kapısındaki sigara paketi büyüklüğündeki bir delikten ibaretti. İçeride dar bir sedirden başka bir şey bulunmuyordu.

"Zaten sırtımdaki elbise ve paltomdan başka bir şeyim de yoktu" diye anlatıyor Prof. Ali Fuad Başgil, "Hatıralar" isimli anı kitabında.

Bulunduğu yer, Harbiye'deki İstanbul Merkez Komutanlığı'nın "merdiven altı" diye ün yapmış olan hücrelerinden biriydi. 27 Mayıs Darbesi'nden sonraİstanbul'da siyasi tutukluların bir bölümü hapse atıldıklarında yolları önce "merdiven altı"ndan geçiyordu.

Tarih 11 Ocak 1961... Sabah İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden gelen bir telefonda kendisini 'Örfi İdare'den çağırdıkları' bildirildi. Eşiyle saat 15.00 sularında bugün Harbiye'deki Askeri Müze'nin bulunduğu Sıkıyönetim Komutanlığı karargâhına geldiğinde, bu ziyaretin tutuklamaya kadar varacağını hiç tahmin etmiyordu Prof. Başgil.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Üstelik, on gün kadar önce yine aynı karargâha bu kez polis nezaretinde götürülmüş, bu ziyarette bizzat Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Cemal Tural tarafından uyarılmış, bu görüşmenin ardından bir daha siyasi içerikli bir yazı yayımlamamıştı.

KURUCU MECLİS'İ ELEŞTİRİNCE...

Biraz sonra kendisini ifadeye alan Sıkıyönetim Hâkimi, önüne bir dergiyi koydu. 'Türkiye ve Dünya' adlı bu dergiyi ilk kez görüyordu. İlginç olan nokta, derginin başyazısının kendisine ait olmasıydı. Bir buçuk ay önce 'Yeni Sabah' gazetesinde çıkmış olan bir yazısı iktibas edilerek bu dergiye aynen konmuştu.

Bu yazısında, darbeyi gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi (MBK) tarafından yeni anayasayı hazırlamak üzere ilan edilen Kurucu Meclis'i eleştiriyordu Prof. Başgil.

Hâkim, 12 Aralık 1960 tarihinde MBK tarafından çıkartılan bir kanun ile Kurucu Meclis hakkında çıkartılan her türlü eleştiri yazısının yasaklanmış olduğunu hatırlattı. Yazısı bu yasağı ihlal ediyordu.

Prof. Başgil, bu yazısının dergide çıkacağından haberdar olmadığını, daha önemlisi yazının söz konusu yasak getirilmeden önce yayımlandığını, hukukta ceza koyan kanunların yayımlanmadan önceki hâl ve hadiselere uygulanamayacağını anlattı. Ancak bu hukuki görüşü hakkında verilen kararı değiştirmedi.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

'ODANIZIN IŞIKLARI SABAHA KADAR YANIYOR'

Hâkim zaptı imzalattıktan sonra Sıkıyönetim Kurmay Başkanı Albay Emin Aytekin'in yanına gitti ve odaya döndüğünde kendisinden ikinci bir ifade daha alacağını söyledi. Bu kez yazının içeriğiyle ilgili görüşleri sorgulandı.

Prof. Başgil, sorun yaratan yazıda Kurucu Meclis üyelerinin seçimle gelmesi gerektiğini vurguluyordu. Demokrat Parti kapatıldığı ve DP'liler yasaklandıkları için Kurucu Meclis'in tarafsız olamayacağı tezini savunuyordu.

İkinci zabıt imzalandıktan sonra kendisi koridorda hakkında verilecek kararı beklerken, Kurmay Başkan Aytekin yanına geldi ve "Her şeyden haberimiz var. Sizin evde odanızın lambası sabahlara kadar yanıyor" dedi.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Daha sonra kendisine tutuklandığı bildirildi. Yanına gelen bir süvari binbaşısı kendisini Sıkıyönetim karargâhından alıp aynı askeri yerleşke içinde bulunan Merkez Komutanlığı binasına götürdü. Dışarıda kar vardı. Avluya indikleri merdivenler kar ve buzla örtülüydü.

HÜCREDE İLİKLERİNE İŞLEYEN BİR SOĞUK

Konduğu hücrede iliklerine işleyen rutubetli bir soğuk vardı. Prof. Başgil, hatıratında hücredeki soğuğu anlatırken "Tavandaki yüz mumluk lambayı kucaklayacağım geliyor" diye yazmış.

"Dışarıda soba var mı" diye hücre deliğinden baktığında, koridorun dip tarafında bir soba gördü. Kapıdaki nöbetçiye "soba yanıyor mu" diye sorduğunda, "taş kömürü çok tozlu, kuvvetli yanmıyor" yanıtını aldı.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

"Paltoma, boyun atkıma sarıldım. Boz battaniye sarılı sedire oturdum. Beyaz badanalı hücre duvarlarına şaşkın şaşkın bakıyordum" diye anlatıyor.

Saat akşam 20.00 sularına geldiğinde hücrenin demir mandalı gıcırtıyla çevrildi ve tutuklandıktan sonra eve dönmesi için haber yolladığı eşinin gidip evden getirdiği battaniye, yastık kendisine teslim edildi. "Eşim beni otel odasında sanarak bir de pijama getirmiş" diye yazıyor.

Paltosunu çıkarmadan battaniyeye sarılarak uyumaya çalıştı. Anlattığına göre şapkasını da çıkarmadı.

Hatıratında, konulduğu hücreyi "Engizisyon fıçıları gibi..." diye niteleyecekti.

FRANSA'DAN DOKTORALI

27 Mayıs Darbesi'nin bu muameleyi yaptığı kişi Türkiye'nin en önemli anayasa otoritelerinden biri olan Prof. Ali Fuad Başgil'di. O tarihte 68 yaşındaydı.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Hücreye atılan hoca, Birinci Dünya Harbi'nde tahsilini yarıda bırakıp Kafkasya cephesinde yedek subay olarak dört yıl savaşa katılmıştı. Savaşın ardından okumak üzere Fransa'ya gitmiş, Grenoble Üniversitesi'nde hukuk tahsil ettikten sonra Paris Hukuk Fakültesi'nde doktorasını yapmıştı.

Ayrıca, Paris Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü ve Paris Siyasi Bilimler Merkezi'nden de diploma, daha sonra Lahey Devletler Hukuku Akademisi'nden de derece almıştı.

Prof. Başgil, 1929 yılında Türkiye'ye hukuk doktoru, üç fakülte ve bir yüksek okul diplomasıyla dönmüştü. Milli Eğitim Bakanlığı'nda, Ankara ve İstanbul Üniversitelerinde hocalık ve yöneticilik yapmıştı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin en kıdemli hocalarından biriydi.

KORGENERAL TURAL: 'GEMİ BİZİM İSTEDİĞİMİZ İSKELEYE YANAŞIR'

Şimdi biraz daha geriye, on gün öncesine dönelim. Prof. Başgil, daha önce ocak ayının hemen başında, bu kez polis refakatinde götürülmüştü yine Harbiye'deki Sıkıyönetim Komutanlığı'na.

Burada uzun bir süre bekletildikten sonra İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Cemal Tural ile Kurmay Başkanı Kurmay Albay Aytekin'in karşısına çıkmıştı.

Bu Prof. Başgil açısından çok rahatsız edici bir görüşme oldu. Başgil'in aktarımına göre, Tural, "Sert bir edayla memleketin içinde bulunduğu güç durumdan bahsetti. Profesör sıfatı taşıyan bir kimsenin bunu idrak etmesi lazım geldiğini, kendisini susturmayı pekala bildiklerini, fakat kendilerinin matbuata müdahale etmek istemediklerini, bunu kendisinin takdir etmesi gerektiğini" söyledi.

Sıkıyönetim Komutanı'na şu yanıtı verdi Prof. Başgil:

"Takdir edeceğimden şüpheniz olmasın Paşam. Yalnız, bugünkü müşkül durumdan kurtulmak için selamet yolu aramak, aydın bir vatandaş sıfatı ile vazifemdir. Bugün Türkiyemiz açık denizde fırtınaya tutulmuş bir gemi vaziyetindedir. Biz hepimiz millet olarak bu geminin yolcularıyız. Gemi batarsa hep birlikte batacağız. Gemi selamet sahiline ulaşırsa birlikte kurtulacağız. Fakat bütün mesele, selamet sahilini bulabilmekte ve hayırlı bir iskeleye yanaşmaktadır. İşte ben bu iskeleyi arıyorum."

Korgeneral Tural, Prof. Başgil'in sözlerini şöyle yanıtladı:

"Evet, fırtınaya tutulmuş bir geminin yolcularıyız. Fakat bu gemi Beşiktaş veya Köprü iskelesine değil, bizim istediğimiz, mesela Üsküdar iskelesine yanaşacaktır. Biz böyle istiyoruz."

Görüşme bitmişti.

Prof. Başgil, anılarında komutanın yanından