İskenderiye ile Kahire arasındaki iki üç saatlik yolculuğumuzda Nil deltasının bu coğrafyaya nasıl hayat verdiğini üretilen ve diğer Kahire ve diğer şehirlere taşınan sebze ve meyve tırları, kamyonlarından anlamak mümkün.
GEZİ: Bediüzzaman'ın tarifiyle İslamiyetin zeki bir mahdumu (evladı): Mısır
Sebahattin YAŞAR - 4
emailprotected
Kahire yolunda, Ahmed-i Bedevi Hazretlerine uğruyoruz
Mısır, maneviyatı zengin ve güçlü bir ülke. Bir o kadar da geçmişten gelen derin medeniyet tecrübelerine sahip. İnsanların günlük hayatta fakirlik içerisinde olması, diğer açıdan zengin ile fakir arasındaki makasın iyice açılması, orta sınıf vatandaş kavramını yok etmişe benziyor. Bizde de olduğu gibi.
Mısırda yaşanan İslam'ın bir baskı sonucu olmadığı anlaşılıyor. Yani insanlar genel olarak dininin gereklerini yaşıyor. Maneviyat, günlük hayatta insanların yüz hatlarına yansıyor. Mısır halkı, moralsiz değil, kavgacı değil, bu sokakta görünüyor. O kadar trafik kargaşasına rağmen kavga, anlayışsızlık gibi durumlarla çok karşılaşmadık. Yüzler mütebessim. Bunu da biz, Mısır'daki tasarrufu devam eden zatlara, yapılan dini eğitimlere, okunan Kur'an-ı Kerimlere bağladık. Düşünün ki, taksicilerin bir kısmı hafız. Günlük iş içinde Kur'an'ı dinleyerek hıfzlarını tekrar ediyorlar ve bundan da zevk alıyorlar. Pek çok esnafta da yine Kur'an dinleme alışkanlığı var. Bu çok güzel. Bu gelen müşteriyi de olumlu etkiliyor.
İşte Mısır'ın maneviyat büyüklerinden birisi de Ahmed-i Bedevi Hazretleridir. İskenderiye şehrinden Kahire'ye giderken uğruyoruz Tanta'daki cami ve türbesine. Buraya gelişimizde yolda kararımızın değişmesi bizi kendisine duaya davet ediyor kanaati oluştu. Gerçekten bu ziyaret bize de iyi geldi. Herkes buraya gelmekten memnun olduğunu ifade etti.
Ahmed-i Bedevi Hazretlerinin Camii oldukça kalabalık bir cemaate sahip.
Biraz olsun Ahmed-i Bedevi hazretleri hakkında bilgi vermek faydalı olacaktır. Çünkü biz de kendisini tanıdıktan ve ülkemize döndükten sonra halen onun hakkında makaleler, tezler ve bilgiler okumaya, video kaydı dinlemeye devam ediyoruz.
Peki kimdir Ahmed-i Bedevi hazretleri Ahmed el-Bedevî, Seyyid Ahmed Bedevî (D. 1200, - ö. 1276) Mısır'ın Tanta şehrinde vefat etmiştir. Arap mutasavvıf, Bedeviyye tarikatının kurucusudur. Yüzünü bedeviler gibi örttüğünden el-Bedevî olarak anılmıştır. Ailesinin Arabistan'dan göç edip yerleştiği Fas'ta doğdu. Çocukken ailesiyle birlikte gittiği hacda babasını kaybetti. Kur'an'ı ezberleyip kıraat ve fıkıh tahsil etti. Şafi fıkhında ihtisasını ilerletti. Manevi hayatında 1230 yılına doğru birtakım farklılıklar meydana geldi. Gördüğü rüyalar üzerine Ahmed er-Rifâi ve Abdülkâdir Geylânî'nin kabirlerini ziyaret etmek için Irak'a gitti. Irak'ta çeşitli sufîlerin kabirlerin ziyaret ederek ruhanî dünyasını geliştirdi. 1236-37 yılında Irak'tan Mısır'a dönerek Tanta'ya yerleşti. Tanta'da 40 yıl boyunca hizmetini halefi olacak olan Abdülal bin Fakih yaptı. 24 Ağustos 1276'da Tanta'da öldü. Aynı yerdeki Ahmed el-Bedevî Camii'nde medfundur.
Kahire yolculuğumuz sürerken, Ahmed-i Bedevi hazretlerinin Camisine ve türbesine uğradık, alem-i İslam'a dualar ettik.
Müritlerini teveccüh ve nazar ile terbiye eden Ahmed el-Bedevî'nin en dikkat çekici yanı, damda güneşe saatlerce bakarak riyazet yapmasıdır. Ayrıca Müslümanları Hristiyanların elinden kurtardığına inanılmış ve Mısır halkı tarafından kurtarıcı ve kahraman olarak görülmüştür. (TDV, İslam Ansiklopedisi)
Ahmed-i Bedevi hazretleri Risale-i Nur eserlerinde de ismi geçen bir şahsiyettir.
Konu, 12. Lem'anın İkinci Noktası'nda geçmektedir. İmkanın envaı anlatılırken bir evliya olarak kırk gün ekmek yememek konusunda ismi geçmektedir. "Kırk gün ekmek yemeyen Seyyid Ahmed-i Bedevî'nin harikulâde halleri imkân-ı örfî dairesindedir. Hem keramet olur, hem harikulâde bir âdeti de olabilir. Evet, Seyyid Ahmed-i Bedevî'nin (k.s.) acip ve istiğrakkârâne hallerde bulundu yemek yemesi vâki olmuştur. Fakat her vakit öyle değil; keramet nev'inden bazı defa olmuştur. Bir ihtimal var ki, hâlet-i istiğrakiyesi yemeye ihtiyaç görmediği için, ona nisbeten âdet hükmüne girmiştir. Seyyid Ahmed-i Bedevî nev'inden çok evliyalardan bu tarz harikalar mevsukan rivayet edilmiş. Madem Birinci Noktada ispat ettiğimiz gibi, müddehar rızık kırk günden fazla devam eder ve o miktar yememek âdeten mümkündür ve mevsukan harika adamlardan o hâl rivayet edilmiştir; elbette inkâr edilmeyecektir.
İskenderiye'den Kahire'ye giderken, yolda cuma namazı kılıyoruz ve namaz sonrası ev sahipleri yemek daveti yaptılar. Ama yolcu olduğumuz için iştirak edemedik.
Ahmed-i Bedevi Hazretlerinin Camisine ve türbesine uğrayıp, alem-i İslam'a, Filistin'e, dünyadaki bütün müslüman kardeşlerimize, kendi nefsimize, ailemize, geniş ailemize, cemaatimize dualar ettik. Gönül rahatlığı içerisinde de ayrıldı. Güzel olan bir şey var ki, artık dünyamızda Ahmed-i Bedevi hazretleri de var. Onun da şefaatini, onun da tasarrufunu celbetmek istiyoruz Allah'tan. Zaten kendisi de Abdulkadir-i Geylani hazretleri gibi tasarrufu devam eden zatlardandır. Ziyaretlerin manevi feyizlere vesile olduğunu hissediyor insan. Bir ziyaret yapınca -bu ister vefat etmiş şahsiyetler isterse yaşıyor olan insanlar olsun- insan kendini iyi hissediyor. Orada yapılan dualara dahil olmuş oluyor.
Nil, bu topraklara hayat vermiş
İskenderiye ile Kahire arasındaki iki üç saatlik yolculuğumuzda Nil deltasının bu coğrafyaya nasıl hayat verdiğini üretilen ve diğer Kahire ve diğer şehirlere taşınan sebze ve meyve tırları, kamyonlarından anlamak mümkün.
Yolculuğumuz boyunca güzel sohbetler ettik. Kaptanımız da orta yaşlarda bir beyefendi olarak, namazlarımızı birlikte kıldık. Yolculuğumuz içerisinde yol kenarında bir köyde Cuma namazını kıldık. Doğrusu bu camideki iman ve cemaat tam bir Müslüman kardeşliği yansıttılar. Bizi namaz sonrası yemeğe davet ettiler ancak biz yolcu olduğumuz için iştirak edemedik. Ama onların yaklaşımları, davetleri tam Müslümanca idi.
Bu camide dikkatimizi çeken konu ise, Cuma namazı sonrasında duada veya hutbede hiç Filistin ifadesi geçmemesi idi. Yani filistin onların kardeşleri, aynı zamanda sınır komşuları ve orada bir soykırım var, ama Cuma duasında bile isimleri geçmedi. Bu ciddi bir korku baskısının olduğuna işaret ediyordu. Nitekim kaptanımız buna dair bizi doğruladı.
Ve kadim medeniyetlerin beşiği, insanlığın adeta anası şehir; Kahire
Mısır, epeyce bir zamandır merak ettiğimiz bir İslam beldesi idi. Zaman zaman kendi kendimize, bir üniversite mensubu akademisyen olduğumuz için hep Kahire, el-Ezher Üniversitesi bahsi geçince heyecan duyardık. Bir gün oraları görebilmeyi çok isterdik.
İskenderiye'den Kahire'ye kadar Nil ile hayat bulan tarım, sebze ve meyve yetiştiriciliğiyle ön planda. Tırlarla, kamyonlarla üretilen ürünler şehirlere taşınıyor.
Bu aile gezimizden birkaç ay önce de, İspanya'yı gezince, oradaki Endülüs medeniyetinin izlerini görünce, bu sefer Mısır'ı görmek daha bir heyecan vesilesi oldu. Böylece Akdeniz'in güney ülkelerine nasibimiz açılmış oluyordu. Onun için böyle bir Mısır kapısı açılınca biz de hemen müşteri olduk ve işte şimdi Kahire'deyiz. Binler şükür.
Mısır'da, Mısır kadar; Mısırla ilgili Risale-i Nur'da ilgili bahislerin geçtiği yerleri de aynel yakin görmüş olacağız. Yani Bediüzzaman'ın bir hayat hedefi olan Medresetüzzehra'nın Mısır'daki Camiü'l-Ezher'in küçük bir nümunesi olacağını müjdeliyordu. Mısır, Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi kumistandır. Yani yüzde doksanı çöl olan bir ülkedir. Yüzde doksan nüfus yüzde on olan Nil çevresindeki yerleşimlerdedir.