Bu yaşadığım halet her zaman olmuyor. Olduğu zamanlarda da irademin devrede olmasıyla da olmuyor.
Bir de bakmışım gözlerimden yaşlar boşanıyor. Bir de bakmışım akan insan kalabalıklarından çekilip bir sakin kenar mahalle camisinin köşesinde, başım avuçlarımın içinde, gitmişin ötelere. Yine bir de bakmışım tanıdığım ama çok da tutumlarını sevmediğim birisi için dua eder halde bulurum kendimi. Bu 'ben'e, ben de şaşırıyorum. Bazen 'ben'i benim dışımda bir 'biz' dua gücünün sevk ettiğini düşünüyorum. Ağlamam, sevmediğime dualar edişim, zaman zaman hayattan çekilmem onun tesiri. Ama ben bu farklı 'ben'i nefsime zor gelen ve istemediği şeyleri yaptığı için seviyorum.
Bir şehrimizde kırk elli kişiyle, Allah için bir araya gelmiş, hizmetlerimizi konuşmuştuk. Yoğun bir gündem sonrası dışarıya çıktığımızda, hemen yolun kenarında kurulmuş kahvehanede saçları beyaz onlarca insan her bir masanın etrafında dördü "kâğıt" oynuyor, dört beşi de onları seyrediyor vaziyette idi. Ve böyle belki yüzü aşkın kişi vardı ortamda. Yine bizim derinlerde bir gelişme oldu ve iradem dışı, başladım bu insanlar için düşünmeye. Düşünün ben bu insanları tanımam, ama bu insanlarla aynı şehirde yaşıyoruz. Yine ihtiyarım olmadan, "Ya Rabbi bu insanları bu nefis esaretinden kurtar" diyerek dua ettim.
Kendi hizmet oturumumuzda ise, iman ve Kur'ân davasında nezaket ve şefkat yansımaları vardı. Belki de başkaları için ağlama, başkaları için dua edip yalvarma gibi terbiyeyi çok da irademiz olmadan bu kudsî ortamlarda kazanıyorduk. Meselâ oturumumuzda olmayan bir kardeşin hukukunun korunması için diğer kardeşler ciddî bir savunma içerisinde idi. Bu güzel bir ahlâk idi. Sizde emanet bir bilgi dile geldiğinde birilerinin üzerinden suçlar kalkacak, birilerinin hukuku korunacaksa orada sessiz kalınmazdı.