Cennetten gelen rahmet
Nil nehri için Bediüzzaman, "Nil-i mübarek" diyor. Her gün cennetten bereketli damlaların dahil olduğu nehirleri sayarken Dicle, Fırat ve Nil nehrini de sayar. Nil, bir bereket kaynağı olarak akmaya devam ediyor.
GEZİ: Bediüzzaman'ın tarifiyle İslamiyetin zeki bir mahdumu (evladı): Mısır
Sebahattin YAŞAR - 7
emailprotected
Ölü şehirler ve sakinleri
Şehrin önemli bir kısmı mezarlık olarak ifade edebileceğimiz ölü şehirlerden oluşuyor. Buradaki mezarlıklar küçük küçük odalar şeklinde ve bakımsız. Bu odalara da evsizler yerleşmişler. Böylece ölü şehirler ve sakinleri ortaya çıkmış. Ve bu bahsedilenler ciddi bir kalabalık oluşturmuş. Burada ayrı bir yaşam alanı meydana gelmiş. Bir o kadar da metruk ve emniyetsiz. Şehrin bu bölgelerine bakıldığında kimsenin şehrin bu bölgeleriyle ilgilenmediği, politika üretmediği izlenimini veriyor. Bir anlamda milyonları bulan sahipsiz insanlar buralarda, zor şartlarda hayat sürmeye devam ediyor.
Nil-i Mübarek, Cennetten gelen rahmet
Nil nehri için Bediüzzaman, Nil-i mübarek diyor. Her gün cennetten bereketli damlaların dahil olduğu nehirleri sayarken Dicle, Fırat ve Nil nehrini de sayar.
Çöl ortamında bir bereket kaynağı olarak rahmetten gelen Nil, bu coğrafyada hayatın, üretimin kaynağı oluyor. Meyveler, sebzelerle bu coğrafya adeta hayat buluyor. Diğer taraftan Kahire şehrini ikiye bölen Nil nehri, hem taşımacılığın hem de yolcu gemileriyle, sandallarla gezi amaçlı kullanmanın da kaynağı. Nil nehrinde küçük sandallarla tur yapmak oldukça zevkli. Tabii Nil timsahlarının da meşhur olduğunu unutmamak şartıyla. Düşünün ki, çöl ortasında bir nehirdesiniz. İnsanların büyük çoğunluğunun yaşadığı mekanlar da zaten Nil çevresi. Düşündürücü olan ise, şehir merkezinden geçen Nil çevresinin özensiz hali. Yani şehrinizin ortasından Nil gibi bir nehir geçecek ve siz bu nimeti çok yönlü değerlendirmeyeceksiniz. Olacak şey değil. Daha doğrusu görünen o ki, ülke yöneticilerinin ülkenin kalkınması, gelişmesi, çevre düzenlemesi gibi bir derdi yok. Zaten seçim diye bir kaygı da olmayınca o zaman politika geliştirmek, proje üretmek diye bir kaygı da olmuyor. Dikta ülkesine olan katkısı bu coğrafyalardaki gibi değil. Buralardaki diktalar halkın sırtından geçinen bir ur özelliği taşıyor. Böylece hürriyetin olmadığı yerde gelişme de ilerleme de olmuyor. Nil anlatımından bakın zihin nerelere gidiyor, çünkü bu kadar güzel nimetlerin değerlendirilememesi karşısında insan üzülüyor. Aynı imkanların Avrupa'da nasıl değerlendirildiğini görünce, diktatörlüğe, baskı rejimlerine kahretmemek olmuyor.
Ezher Üniversitesi'nde de günümüzde Endonezya, Malezya, Fas, Tunus, Türkiye gibi ülkelerden talebeler gelip burada özellikle dini eğitimlerini tamamlayarak Kur'an-ı Kerim'in kıraatı ve aynı zamanda hadis, fıkıh, kelam gibi ilimler öğrenerek ülkelerine dönüp hizmet vermektedirler.
El-Ezher Camii ve Üniversitesi
Ezher Camii ve Üniversitesi, İslam dünyasında tarih boyunca pek çok talebe yetiştirmiş, kendi içinde bir ekol haline gelmiş bir eğitim kurumu. Şark'ın Oxford'u tanımlaması yapılması boşuna değildir. Tabi edinilen bilgilerde görülen o ki, tarih içerisinde bu yapıda pek çok değişiklikler, yenilikler meydana gelmiş. Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde Şark'ı ayağa kaldıracak bir eğitim projesi olan, din ilimleri ile fen bilimlerinin birlikte okutulacağı Medresetüzzehra eğitim kurumunu, Ezher ile ele alması ve onun bir nümunesi olarak ifade etmesi özellikle dikkate alınması gereken bir durum. İslam toplumları ancak böyle iki kanatlı eğitimle geleceğe uçabilir. Burada verilecek eğitim genişçe bir İslam coğrafyasını ilgilendireceğinden farklı farklı ülkelerden gelecek talebeler burada eğitimlerini gördükten sonra memleketlerine dönecek ve böylece milyonlarca Müslüman ortak bir eğitim çatısı altında, birbirlerinden haberdar olmuş bir vaziyette, birlik ve beraberlik ruhu içerisinde maddi ve manevi gelişmelerin temeli atılmış olacaktır.
Ezher Üniversitesi'nde de günümüzde Endonezya, Malezya, Fas, Tunus, Türkiye gibi ülkelerden talebeler gelip burada özellikle dini eğitimlerini tamamlayarak Kur'an-ı Kerim'in kıraatı ve aynı zamanda hadis, fıkıh, kelam gibi ilimler öğrenerek ülkelerine dönüp hizmet vermektedirler. Ezher, çevresinde pek çok medrese ile bir eğitim ortamına dönüşmüş bir kurumdur. Türkiye'den de pek çok talebe zaman içinde Ezher'den eğitim almış ve yetişmiş bir hoca olarak kendine has bir ekol halinde bir eğitim geleneği sürdürmektedir. Bu kıraat noktasında veya hadis noktasında iyi yetişmiş insan anlamındadır. Tabi dikkate alınması gereken nokta ise, radikal İslam unsurlarının, siyasallaşmış düşüncelerin bu tür eğitim ortamına karıştırılmamasıdır. El-Ezher Üniversitesi (Arapça: ??? ?, Camiat'ül-Ezheri), 975 yılından itibaren Kahire, Mısır'da İslam İlimleri ve fen bilimleri üzerine eğitim veren üniversitedir. Mısır'ın en eski lisans veren üniversitesidir ve "Sünni İslam'ın en prestijli üniversitesi" olarak ünlenmiştir. Bir "İslam üniversitesi" olması nedeniyle üniversitenin yöneticisi "Şeyh" olarak anılır. Yüksek öğrenimin yanı sıra, El-Ezher yaklaşık iki milyon öğrencisi olan ulusal bir okul ağını da yönetmektedir. (Wikipedia) 1996 yılında Mısır'da 4000'den fazla öğretim enstitüsü üniversiteye bağlıydı. 970 veya 972'de Fatımîler tarafından İslami eğitim verilmesi amacıyla kurulmuş. dünyadaki ilk üniversitelerden biridir ve Arap dünyasında müfredatı dini ilimlerin yanı sıra pozitif ilimlerden de oluşan dersler de dahil olmak üzere modern bir üniversite olarak ayakta kalabilen tek kurumdur. Bugün dünyadaki Arap edebiyatının ve İslamı öğrenmenin ana merkezidir. (Wikipedia) 1961'de müfredatına ilave olarak dini olmayan konular da eklenmiştir.
Akboğaviyye Medresesi. Bâbülmüzeyyinîn'in solunda bulunan medrese, buranın holüne açılan giriş kapısı üstündeki kitâbesine göre 739 (1338-39) yılında Emîr Alâeddin Akboğa Abdülvâhid tarafından Şâfiî ve Hanefî fıkhının okutulması için tanınmış mimar İbnü's-Süyûfî'ye yaptırılmıştır. Zamanla yıkılarak yok olmaya yüz tutan ve sadece Akboğaviyye revakı adıyla anılan medrese, yine Osmanlılar zamanında Abdurrahman Kethüdâ'nın gayretiyle ihya edilmiştir.
Cevheriyye Medresesi. Ezher'in bir külliye halinde gelişmesini tamamlayan mimari birimlerden biri de Cevheriyye Medresesi'dir. Sultan Eşref Barsbay'ın hazinedarı Cevher Kanıkbay tarafından yaptırıldığı için (8441440) onun adıyla anılan bu küçük ve iki katlı medrese, Ezher'in Fâtımî devrine ait mihrabının solundaki küçük kapı (bâbüssır) yanından camiye bitişik olarak inşa edilmiştir.
Osmanlı Dönemi. Eski ve yeni müelliflerin hemen hepsinin verdikleri bilgilerden, Osmanlı döneminin Ezher Külliyesinin en parlak devirlerinden biri olduğunu çıkarmak mümkündür.
Bugün Ezher, etrafında zamanla teşekkül etmiş on üç mahallenin (Hârâtü'l-Ezher) ortasında on üç mihrabı, biri yıkılmış altı minaresi, irili ufaklı dokuz kapısı, civarında yaptırılmış olan havuzlu altı hamamı, üç abdest alma mahalli, altı sarnıcı, ana yapısı etrafında yer alan üç müstakil medresesi ve yirmi dokuz revakı ile İslâm dünyasının 1000 yıldan beri görev yapan en eski öğretim kurumu ve en önemli külliyelerinden biri olarak geçirdiği eski canlı ve şaşaalı günlerini geride bırakmış ve daha çok ibadethâne hüviyetine dönmüş durumdadır. (İslam Ansiklopedisi, Ezher)