Uzaklardan gelen bu sese kulak verelim

"Bu yazı, hiçbir siyasi partiye, görüşe, etnik gruba ya da inanca karşı değildir. Amacı ayrıştırmak değil, birleştirmektir. Kimliğimi inkâr etmeden, kardeşliği zedelemeden konuşma hakkımı kullanıyorum. Lütfen bu satırları bağlamından koparıp farklı anlamlara çekmeyin. Bu yazı ne bir polemik ne de bir propaganda metnidir. Sadece vicdanımdan ve yaşanmışlığımdan doğan bir duruşumdur."

Bu yazı, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu'nun önceki Başkanı Atilla Pak'tan geldi. Bülent Ecevit döneminin bakanlarından, yakın dostu Hasan Gemici de, kimliğimizin, inancımızın tartışıldığı, konuşulduğu şu günlerde arkadaşının yazısını bana gönderdi. Atilla Pak'ın önemli mesajlar içeren yazısını okuyalım:

KİMLİK DİL İLE DEĞİL, VİCDANLA TAŞINIR

Kimliğimde var olan adım Atilla, kardeşliklerle büyüdüm. Ben Mardinliyim. Ama bu öyle sadece bir şehir adı değil, bir tarihin, bir medeniyetin, bir insanlık anlayışının izidir Mardin. Bizim kökümüz, Mezopotamya'nın kadim kenti Dara'dan gelir. O Dara ki, 5000 yıllık geçmişiyle zamanın bile unutmaktan çekindiği bir şehir. Ama ailem yaklaşık 170 yıldır Midyat'ta yaşar. Orada büyür, orada dua eder, orada toprağa basarız.

Benim annem Arapça konuşur. Ama o yalnızca Arapça değil, Kürtçe ve Süryanice de bilir. Babam da öyle Kürtçe, Arapça ve Süryanicede konuşur. Ama ne annem, ne babam hiçbir zaman çıkıp da 'Biz Arabız', 'Biz şuyuz' demedi. Çünkü bizim evde kimlik dil ile değil, vicdan ile taşınırdı.

Bizim evde dil, ayrım için değil, yakınlaşmak içindi. Komşularımız, dostlarımız, akrabalarımız, mahallemiz Kürt'tü, Süryani'ydi, Arap'tı. Ama biz hep birlikte yaşadık. Aynı çeşmeden su içtik, aynı ocakta yemek pişirdik. Farklı dillerde konuştuk ama aynı sofrada yedik.

O EVDE DOĞANLAR

Bugün biri çıkıp bana diyor ki, 'Türk' deme, 'Türkiyeli' de. Benim kalbim sıkışıyor. Çünkü bu sadece bir kelime değil, bir hafızanın silinmesi demek. Ben kimseyi dışlamadım ki neden kendimi yok sayayım Ben dilimi küçümsemedim ki niye ismimi değiştireyim Bugün Amerika'da bana "Where are you from" dediklerinde, göğsümü gere gere "I'm Turkish-American" diyorum. Çünkü ben bu ülkeye göç ettim ama kimliğimi getirdim. Pasaportumda ne yazdığı değil, yüreğimde ne taşıdığım önemli.

Anayasamız hâlâ der ki: 'Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür.' Ben o bağı sadece taşıyan değil, sahiplenen biriyim. Ben Mardinliyim. Batman'da doğdum. Dara'nın taşlarında tarih, Batman'ın, Midyat'ın sokaklarında kardeşlik biriktirdim. Annemin Arapça ninnisinde, babamın Kürtçe selamında, komşumun Süryanice duasında büyüdüm. Ama ismim Atilla. Ve ben Türk olmaktan gurur duyuyorum. Çünkü bu isim sadece bir çağrı değil, bir milletin emaneti.

TARİH, KADER VE BAYRAK

Bana 'Türkiyeli' de diyenlere cevabım nettir. Tıpkı Rusya'nın Rus'um, Almanya'nın Alman'ım, İngiltere'nin İngiliz'im, Fransa'nın Fransız'ım, Yunanistan'ın Yunanlı'yım", Arabistan'lının Arabım demesi gibi. Ben ismimi atalarımdan aldım, kimliğimi inkâr değil, sadakatle taşıyorum. Çünkü ben bölmeye değil, birleştirmeye geldim. Ben de Atilla'yım. Ve Türkiye'li Türk'üm.

Bu "Türk" kelimesinin yerine "Türkiyeli" demek, sadece kelime değişikliği değil, kökümü kazıma demektir.

Türk kelimesi bir etnik kimlikten fazlasıdır. Tarihten bugüne gelen bir medeniyet ve millet adıdır.

'Türkiyeli' ise bir coğrafi tarif, bir pasaport üzerindeki bilgi gibidir. Kürt kimliği benim gözümde bir zenginliktir, tehdit değil. Ama Türk milleti de bizim ortak çatımızdır, bölünemez. Selçuklular döneminden Osmanlı'ya ve bugüne kadar, Kürtlerle Türkler aynı safta savaştı, aynı çadırlarda yaşadı, aynı dağda koyun otlattı. Evlenildi, kız alındı verildi. Kardeş kardeşe karıştı. Cumhuriyet kurulunca bu milletin adı 'Türk milleti' olarak belirlendi. Ama bu, 'sadece etnik Türkler Türk'tür' anlamında değil