Tutuklamalar tam da "Nereden nereye" dedirtiyor
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), 3 Eylül 1953'te yürürlüğe girdi. 8 Mayıs 1954 onay belgesiyle Türkiye Cumhuriyeti (T.C) açısından iç hukukumuzun bir parçası haline geldi. Anayasamızın 90. maddesi uyarınca sözleşmenin ifade özgürlüğünü düzenleyen l0. maddesi ana uygulama kuralına dönüştü. Bu maddeyi yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ifade hürriyetini demokratik bir toplumun asli temeli saydı, toplumun ilerlemesi ve bireyin kendisini gerçekleştirmesinin temel şartlarından biri kabul etti.
Demokratik hoşgörü, vazgeçilebilecek bir husus değil. Bireysel özgürlüklerin başlıca teminatı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereklerinden bulunmasıdır. Demokrasinin başarısı, ifade özgürlüğünün güvence altında olmasına bağlı. Bu özgürlüğün demokratik bir toplumda "kamusal" tartışmaya serbestçe katılımın temelini oluşturduğu vurgulanmış. Ancak, günümüzde özellikle Cumhurbaşkanına dönük eleştiriler, "Hakaret" olarak yorumlanıyor, bu yüzden tutuklamalar oluyor, davalar açılıyor.
ESKİ ADALET BAKANI ŞÖYLE DEDİ
Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, Milli Savunma Bakanlığı, İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı, Adalet Bakanlığı görevlerinde bulundu. Bir açıklamasında "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a iftira ettiği" gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuldu. Türk, bir gazeteye yaptığı açıklamada, "Cumhurbaşkanı Erdoğan, belli davalarla ilgili olarak yargıya açık telkin ve tavsiyelerde bulunuyor. Anayasa'nın 118. maddesine aykırı bu telkin ve tavsiyeler maalesef hakimlerde verecekleri kararların siyasi iktidarın hoşuna gidip gitmeyeceği kaygısı oluşturdu. Yargı öncelikle siyasete göre karar üretmeyen yargı mensuplarını mağdur ediyor. Önüne gelen dosyada tutuklama nedeni görmeyip bu yönde karar veriyor diye bir hakim suç işlemiş olur mu" dedi.
16 Şubat 2016'da, Cumhurbaşkanlığı tarafından hakkında Cumhuriyet savcılığına, suç duyurusunda bulunuldu. "Şüpheli Hikmet Sami Türk" Cumhuriyet Savcısı Mehmet Taştan tarafından savcılığa davet edildi. Denildiği gün ve saatte Cumhuriyet savcısının odasındaydı. Yani, gelip evinden polis onu götürmedi. Davet üzerine gitti. Savunmasında iki üniversitede 10 yıl anayasa hukuku dersi okuttuğunu, sekiz yıl milletvekilliği, beş buçuk yıl bakanlık yaptığını, yargı ve insan hakları konularıyla yakından ilgilendiğini belirtti.
ADALET BAKANI, TUTUKLAMAYI ELEŞTİRDİ
Türk, "Cumhurbaşkanının yargıya telkin ve tavsiyede bulunamayacağına" ilişkin görüşlerini açıkladıktan sonra ifadesini şöyle sürdürmüştü:
"Cumhurbaşkanının şahsını hedef almak gibi bir durumum da söz konusu olamaz. Nitekim Siirt'te okuduğu şiirden dolayı sayın Erdoğan'ın mahkûm edilmesini, Adalet Bakanı sıfatıyla ciddî şekilde eleştirmiştim. Bu eleştirilerden haberdar olan Sayın Erdoğan, o dönemde beni telefonla arayarak teşekkür etmişti. O süreçte Sayın Erdoğan da dahil olmak üzere, yürürlükte olan TCK. 3121. maddeyi kaldırıp mahkum olanların beraatini sağlama yoluna gitmiştik. Ben ifade hürriyetini ve yargı bağımsızlığını kişiler bazında değil ilkeler bazında savunmaktayım. Söylediğim sözler eleştiri kapsamındadır."
Türk'ün avukatı Ahmet Akgül de, "Müvekkilinin Cumhurbaşkanının şahsına veya makamına yönelik herhangi bir iftira kastı olmadığını", hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini istedi. Bakalım, bundan sonra Cumhuriyet savcısı nasıl bir karar verecek.
İHTİYAÇ DUYULAN BİR DEĞER
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurular üzerine verdiği kararlarda sıklıkla "ifade özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesidir"