Sibirya esir kamplarında yedi yıl

"Vesikalarım, size verdiğim ve aynen yayımlanmasına müsaade ettiğim hatıralarım, hayatımın en acılı günlerine aittir. Vatandan çok uzakta, ümitsiz ve muzdarip geçirdiğimiz bu günleri hiç unutmadım. Onları hatırladıkça hâlâ yüreğim yanıyor ve hâlâ büyük bir heyecan içinde kalıyorum."

Bu sözler, kulak burun boğaz (KBB) uzmanı Dr. Yusuf İzzettin (Dolgungil) Bey'e aittir. O, 90. Piyade Alayı'nın sağlık subayı olarak Sarıkamış Cephesi'ndeydi. Savaşın ilk günü olan 22 Aralık 1914'te Rus askerleri tarafından esir alındı. Bundan sonra yaşadıkları tam anlamıyla nefes kesiyor...

BİNGÜR HOCA HAZIRLADI

Tarihçi Kitapevi, tarihi konularda birbirinden ilginç kitaplar yayımlıyor. Örneğin Dr. Yusuf İzzettin Bey'in başından geçen, tarihçilerin uzun yıllar ilgi duymadıkları birçok olayı tüm açıklığıyla doktorun anılarından öğreniyoruz.

"Sarıkamış'ta yaşananlar" denilince ilk akla gelen Sarıkamış gerçeğini anlatan, yazan ve her yıl anma gününün daha da büyümesinin öncüsü olan Prof. Dr. Bingür Sönmez geliyor. İşte, bu kıymetli anıları da yayına Bingür Sönmez hazırladı. Anıları okuyunca yüreğiniz daralıyor, Sibirya'da esir kamplarına götürülen bu toprakların insanlarının neler çektiğini öğreniyorsunuz.

DAHA İLK GÜNDEN BELLİ

Sarıkamış'ta, savaşın ilk günü olan 22 Aralık'ta taarruza geçen askerin aç olduğunu doktorun anılarının daha ilk sayfasında yer alıyor. İhtiyat erzakın üçte birinin sarf edilmesi emrinin verildiğini, ikinci ve üçüncü günlerde de bu emrin aynen tekrar edilmiş olduğunu hayretler içinde öğreniyoruz.

Askeri doktor, ocak ayının ilk haftasında Başköy'den başladıkları geri çekilme sırasında İhsan Paşa'nın nasıl esir alındığını, Enver Paşa'nın kıl payı esaretten kurtulduğunu, Kornes köyüne kadar çekilmişken bir gece Rusların köye baskın yapması sırasında resmen gafil avlanarak nasıl esir düştüğünü ayrıntılarıyla anlatıyor. Kahramanımız, 27 Ocak 1915 gecesi başlayan esaretinin her aşamasından bize hiçbir yerde yayınlanamamış bilgiler veriyor. Esirleri götüren, bitmek bilmeyen Sibirya'da tren yolculukları, kamplarda yaşananları Yusuf İzzettin Bey, o kadar net anlatıyor ki, kendinizi esir kampında hissediyorsunuz, yaşanan acıları hep birlikte yaşıyorsunuz.

YUNANLILAR REHİNE ALDI

23 Şubat 1921'de, yedi yıllık esaretten sonra memlekete dönmek için son esir kampı olan Wladivostok'tan 1.500 esirle birlikte Hey Mey Maru (Heimei-Maru) gemisiyle büyük bir sevinç ve heyecanla yola çıkarılırlar. Okyanusları aşıp Süveyş Kanalı'ndan Akdeniz'e çıktıkları zaman Midilli açıklarında bir Yunan torpidosu tarafında esir alınarak Pire Limanı'na demir atan gemide 4 ay açlık ve sefaletle mücadele ediyorlar. 19 Haziran 1922 tarihinde İstanbul'a gelebilirler. Yunanlıların, Anadolu'yu işgal ettiğini, esir alındıkları gemide öğrenmişlerdi.

7 YIL SONRA DÖNDÜKLERİNDE

O günü, Yusuf İzzettin Bey anılarında şöyle anlatıyor: "Yurt topraklarının hasretini çekmeyenler bu kavuşmanın lezzetini takdirden acizdirler. Bu sefer içimizde yeni bir iman, yeni bir ateş tutuştu. Bu kutsi topraklar üzerinden düşman çizmelerini atmak."

Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Yusuf İzzettin Bey, Sarıkamış Asker Hastanesi'nde görevlendirilir. Esir düştüğü Kornes köyündeki Sefer Ağa'nın evini arar. Sefer Ağa'nın öldüğünü, evinin harabe olduğunu görünce atına binerek köyden çıkarken ara sıra başını çevirerek köye bakar ve tekrar yakalanarak esir edilecekmiş paniği ile atını hızla sürüp köyden çıkar.

O HAYATI BAŞTAN YAŞARIM

Yusuf İzzettin Bey, anılarını ilk kaleme alan Bahattin Dülger'e, yaşadığı savaş sonrası travmayı şöyle anlatır:

"Korkunç bir rüya görmüş gibiyim... Hani, çocukluk çağlarının insanı ter içinde bırakan korkunç rüyaları vardır. Tıpkı onlar gibi... Yalnız bunlardan, o günlerin hatıralarını içimde taşımadığım zehabına düşmeyin (zannetmeyin)...